Kastamonu, değerinin az bilindiğini düşündüğüm şehirlerden; doğasından pastırmasına, eski yapılarından mantarına çok kıymetli, Daday ilçesi ayrı güzel.
Benim Kastamonu’yu sevme nedenim, orayı birlikte gezdiğim Ece Aydın’dır sanırım.
Eski bir öğretmen olan annesinin adı İksir. Onun adına açtıkları etkileyici konaklama mekanı İksir Çiftlik Evi’nde, eski konak evlerden dönüştürülmüş odalarda kaldığımız sürece at da binmemiştik yoga da yapmamıştık ama mantar turundan çevre gezilerine çok keyifli zaman geçirdiğimizi söyleyebilirim.
İşte o dönem, Ece hikayesini anlata anlata, oranın yeniden bir şekilde hayat bulmasını dileyerek bizi terk edilmiş Ballıdağ Sanatoryumu’na da götürmüştü.
Çok etkilendiğimizi söylemeliyim. Ben onlarca fotoğraf çekmişim; Sinan Hamamsarılar da yazıda gördüğünüz bu muhteşem videoyu çekmişti. Etkileyici!
Garip de bir histi… Merkeze biraz uzak olmasının da etkisiyle o dönem az yağmalanmış, pek çok eşya dün aciliyetle oradan çıkılmış gibi bırakılmıştı.
Videolar, fotoğraflar çekmiştik…
HAYALET HİKAYELERİNDEN BİRİ…
İşte yıllar sonra Ballıdağ Sanatoryumu’yla, 18. Venedik Mimarlık Bienali’nde, Türkiye Pavyonu’nda gösterilmekte olan @hayalethikayeler videolarında tekrar karşılaştım…
O da terk edilmiş, “Hikayesini dinlesek, anlasak, dönüştürsek” denilen binalar arasındaydı…
1955-2018 yılları arasında hizmet veren, oksijeni, konumu, tedavisiyle kimini tanıdığımız pek çok ismi sağlığına kavuşturan, doğa içindeki bu görkemli harabe hakkında birkaç satır yazmak istedim. Mimarı kim, bulamadım.
HAVADAN KEŞFEDİLİYOR
Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Enstitüsü emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Sadık Erik kendi sitesinde çok kapsamlı bir yazı yazmış. Oradan alıntılarla anlatmak isterim. İstanbul Heybeliada Sanatoryumu ardından Süreyyapaşa Göğüs ve Kalp Cerrahisi Hastanesi’nin kapasitesi yetmeyince uygun yer arayışı başlıyor.
İşte sonrası, Prof. Dr. Sadık Erik’in sitede tamamını paylaşacağım yazısından:
“(…) Uygun yer arayışları içinde, bakir, havası temiz, oksijen deposu bir orman cenneti olan Daday’daki Ballıdağ mevkii akla geliyor. (Bir söylentiye göre, 1950’li yılların başında dönemin başbakanı Adnan Menderes ve İsviçreli uzmanlar helikopterle havadan keşif yaparlarken. Ballıdağ’ı fark ediyorlar, beğendikleri bu bölgede sanatoryum kurulmasına karar veriyorlar). (…)
İSVİÇRE’DEN ÖRNEK MİMARİYLE…
Ballıdağ’a karar verildikten sonra, 1954 yılında İsviçre’deki hastane mimarisi örnek alınarak, 300 veya 350 yataklı sanatoryum inşa ediliyor. Elli üç bin dönümlük bir orman denizi içinde, çevreyi fazla bozmadan yapılan hastane binası ve eklentileriyle ülkenin dört bir tarafından gelen (Urfa, Mardin, Diyarbakır, İskenderun Demir-çelik işçileri ) verem ve diğer göğüs hastalığı olanlara şifa kaynağı oluyor. Değerli şair ve yazarımız , Hababam’ın Babası, Rıfat Ilgaz da burada 3 ay tedavi görüyor.
(…) Sanatoryumun en aktif çalışma dönemi 1970-1980 arası. 150 kadar personel vardiya ile çalışıyor. O yıllarda henüz sanatoryumlar, verem savaş dispanserleri ya da hastanelerin ilgili bölümleri yaygın olmadığından, tüm hastalar, Heybeliada, Süreyyapaşa veya Ballıdağ’a yönlendiriliyor.”
DAĞ BAŞINDA OLMAK! AVANTAJ-DEZAVANTAJ
Ancak okuduğum bazı haberlerden anladığım kadarıyla pek çok çalışan burayı “dağ başı” olarak görmüş, tayin isteyen çokmuş.
Oysa bunu sanırım bugün bile gidince görebilirsiniz ki, hastanenin içinde pek çok yaşama-eğlence ve etkinlik alanı var.
Sadık Bey de bu durumu şöyle özetlemiş: “(…) personelin konforlu bir yaşam sürmesi için her şey düşünülmüş. Çocuk oyun alanları, yürüyüş yolları, spor salonları ve sıkı durun, hoşça vakit geçirmeleri için tiyatrosu bile yapılmış. Yani o dönem Daday’ında mükemmel bir yaşam merkeziymiş. Böyle bir merkezin, ilçenin sosyo-ekonomik yaşantısında da olumlu etkiler yapması kaçınılmazdı doğal olarak.”
O ÇUVALDAN ÇIKMALI
Prof. Dr. Sadık Erik, hastanenin geçirdiği aşamaları da şöyle özetliyor: Ballıdağ Göğüs Hastalıkları Hastanesi → SSK Hastanesi → Sağlık Bakanlığı → Hacettepe Üniversitesi Kastamonu Tıp Fakültesi → Orman Genel Müdürlüğü → Kapanış.
Kısa bir Google gezinmesinde hastanenin yıkılıp otel yapılmasından, yatılı okul, dinlenme, turizm tesisi gibi işlevlerle dönüştürülmesine pek çok fikir-proje görülebiliyor. Ancak hiçbir şey yapılmamış.
Umarım bu yapı, Sevince Bayrak ile Oral Göktaş’ın 18. Venedik Mimarlık Bienali – Türkiye Pavyonu’ndaki “Hayalet Hikâyeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi”ndeki “çuvaldan” çıkar! Ne ne olsa çuvalda soğan ile patates aynı görünür:)
BÜTÜN BU METNİN ARDINDAN…
Bütün bu yazdıklarımın ardından Ballıdağ Sanatoryumu’nu Instagram’da paylaşınca öğrendim ki, pandeminin bir döneminde yıkılmış:(
Sitedeki “mevcut yapılar” bölümünden “artık yok”a aldım onu da, üzgünüm.
4 Yorumlar
Furkan
Tarih: 05:44h, 16 Aralıkmerhabalar, çekimleriniz çok hoşuma gitti. Çekimlerinizi yaptığınız kameranızı ve -varsa- diğer ekipmanları öğrenebilir miyim? iyi günler
Nilay Örnek
Tarih: 16:00h, 17 AralıkiPhone o yıllarda hangi modeli varsa o ya da bir altıdır, tepeden olanlar da Gopro.
Aşkın ÇEVİK
Tarih: 13:32h, 31 TemmuzMerhaba. Hastaneye gidip orada fotograf çekmek için izin almamız gerekmekte midir?
Nilay Örnek
Tarih: 12:59h, 01 AğustosYazıdan anlaşılıyor olmalı aslında “yıkıldı”.