Günaydın Apartmanı

Nişantaşı, Maçka Parkı’nın köşesi… Yapıl Yılı: 1965.

Bu işe başlamamım müsebbiblerinden Arkitekt Dergisi’ni ne zamandır ihmal ettim.

Bir bakayım dedim ki; Maçka Parkı’na girmiş pek çok insanın görmüş olabileceği 2 bloktan oluşan dev Günaydın Apartmanı’nı görmeyeyim mi?

Sabahattin Tanyeri ve Coşkun Kanay’ın proje ve tatbik mimarları olduğu projeyi dergiden okuyalım:

“Nişantaşı’ndan Dolmabahçe’ye inen cadde ile Eytam Caddesi’nin geniş bir zaviye ile bağlandığı köşede 1965 senesinde inşa edilen ve iki giriş ile tertiplenmiş olan daireler satılmak üzere yapılmıştır. Bloğun köşe teşkil eden kısmındaki dairelere her katta tek daire olmak üzere daha bir müstakiliyet tanınmış ve ebeveyn odasında hususî bir banyo dairesi tertiplenerek zenginleştirilmiştir. Diğer merdiven ise her katla iki daireye hizmet etmektedir.

‘HOŞ BİR ARMONİ’

İlk imar durumuna göre 20 daire olarak bitirilen inşaat, (…) iki kat ilâvesi ile 26 daire olmuştur.

Satılmak üzere yapılan bir inşaat olmasına rağmen malzeme ve işçiliklerde tasarruf gayesi düşünülmemiş ve her şeyin en iyisi tahakkuk ettirilmiştir.

(…) Memleketimizde imaline başlanan plâstik stor da ilk defa bu çapta burada tatbik edilmiş olup gri renk, bina cephesiyle hoş bir armoni temin etmiştir. Cephelerde kirişli beyaz traverten plaklar ve pencere üstleri ile aralarında sarı travertenden dekoratif kaplamalarla bir kompozisyon yapılmıştır.

Her iki giriş kapısı alüminyumdan olup antre hollerinde siyah ve söğüt mermer kaplamalarla alüminyum Lambri panolar ve gizli ışık ile zengin bir görünüş sağlanmıştır.

Bina (…) sıcak-soğuk su tesisatı, asansörü, mermer hol ve koridorları, marley ve ahşap parke döşemeleri, çöp bacaları, renkli Avrupa banyo takımları ile günümüzün ihtiyaçlarına rahatlıkla cevap veren konforlu daireleri ihtiva etmektedir.”

KARANLIK MUTFAK MEVZUU

Ben apartmanı paylaştıktan sonra pek çok yorum yazıldı ki, ilgimi çeken şey, orada yaşamış pek çok insanın mutfağın karanlıklığından şikâyeti idi.

Onları okurken benim içim sıkıldı.

Mutfak karanlık olur mu yahu!

Sonra bir dönem yapılan ‘kadının yeri olarak görülen’ fakat, kadınları karanlığa sokan o mimarları, o binaları da ayrı ayrı not etmeye başladım. 

Metinleri okurken ara ara görürsünüz; “Mutfak aydınlıkmış”, “Bak bu mutfak da karanlıkmış” gibi notlar düşüyorum.

YORUM GİBİ YORUM:)

Kumru Acaroğlu, Günaydın Apartmanı’nı daha iyi anlamamıza yol açan öyle güzel bir yorum yapmış ki, buraya da eklemek istedim:

“Anneannemler orada oturur idi. Annemin teyzesi Prof. Mehmet Ali Handan ile evliydi. Ma aile orada ikamet ediyorlardı. Ben de neredeyse çocukluğumun her gününü o evde geçirdim diyebilirim. Karanlık mutfak mevzusu bir çocuk olarak beni pek bozmazdı, zira evin en işlek mekanı idi, hareketi, muhallebisi, mantısı eksik olmazdı. Mutfakta da eve bir giriş kapısı olduğu için çok eğlenceli bulurdum. Sanki mutfak işçisi evin giriş kapısını kullanmasın diye düşünmüşler. Ancak çöplerin mutfaktan bir baca ile kapıcı dairesine atılmasından hiçbir zaman hazzetmedim. Devamlı ilaçlama gerektiriyordu, malum kimi çöpler patlıyor kimilerinin suyu borulara bulaşıp böceklenme yapabiliyordu. O apartman boşluğu da hiçbir zaman güzel kokmazdı. Bir tuvaleti de tren gibi uzun mu uzun, bir çocuk için ürkütücü bir alandı. hiçbir zaman anlamadım neden bu kadar uzun ince bir tuvalet yapmışlar. Banyo ise inşaattan siyah fayans kaplıydı. Karanlık ama ilginç bir havası vardı. Giriş katında sonradan futbolcu olduğunu öğrendiğim rahmetli Cihat Arman ve Sezen Cumhur Önal oturuyordu. Cihat Arman’ın dairesi hemen asansörün yanındaydı ve çok sık karşılaşırdık. O kadar tatlı ve müşfik davranırdı ki, sanki bir dedem daha varmış gibi hissederdim. Sezen Cumhur ise pek yüz vermezdi.
Çift girişli salon çocukken bana devasa gelirdi, kuzenimle bir kapıdan çıkar öteki kapıdan girerek kovalamaca oynardık. Ben salonda yatıya kalırdım. Annem, o yıllarda bile, caddenin gürültüsüne nasıl uyanmıyorum diye hayret ederdi. Pencereler tek cam ve ahşap kasnaklı sürgülü doğramalardan oluşuyordu. Salonun ortasındaki yuvarlak sütun ev planı için kullanışsız olsa da ben çocuk olarak ona dokunmayı, elimi pürüzsüz yüzeyinde gezdirmeyi çok severdim. Apartman görevlisi çoğunlukla geniş girişteki masasında otururdu ve mutlaka selamlaşırdık. Anneannem mektuplarını postalamak için hem yan taraftaki Maçka oteline giderdi. Beni de yanında götürürdü, çünkü posta kabul bölümünün girişi döner kapılıydı ve ne zaman oraya gitsek ben o döner kapıda dönüp durmaya bayılırdım. Yerleri halı, ortalık dingin ve sessiz olurdu; şimdi bile mekanın kokusu bir anlığına hafızamda canlandı. Uzun yıllardır hiç gitmemiş olmama rağmen bu apartman ile derin bir bağım var. Şimdilerde katıldığımız apartman toplantılarından anlıyoruz ki orada oturanların bazılarını da bir kentsel dönüşüm, rant hastalığı sarmış. Ben İstanbul’da bazı apartmanların yıkıma ihtiyacı olmadığını düşünüyorum ama tabii ki bir mimar ya da mühendis değilim. Keşke Avrupa’nın bazı şehirleri gibi bu bina da korunup bakımı yapılarak bir tarih anıtı olarak varlığını korusa…”

BU YAZIYI PAYLAŞIN:

WhatsApp
Email
Twitter
LinkedIn
Telegram
Facebook

YORUMLAR

3 Yorumlar
  • Kumru Acaroğlu
    Tarih: 14:26h, 05 Şubat Cevapla

    Anneannemler orada oturur idi. Annemin teyzesi Prof. Mehmet Ali Handan ile evliydi. Ma aile orada ikamet ediyorlardı. Ben de neredeyse çocukluğumun her gününü o evde geçirdim diyebilirim. Karanlık mutfak mevzusu bir çocuk olarak beni pek bozmazdı, zira evin en işlek mekanı idi, hareketi, muhallebisi, mantısı eksik olmazdı. Mutfakta da eve bir giriş kapısı olduğu için çok eğlenceli bulurdum. Sanki mutfak işçisi evin giriş kapısını kullanmasın diye düşünmüşler. Ancak çöplerin mutfaktan bir baca ile kapıcı dairesine atılmasından hiçbir zaman hazzetmedim. Devamlı ilaçlama gerektiriyordu, malum kimi çöpler patlıyor kimilerinin suyu borulara bulaşıp böceklenme yapabiliyordu. O apartman boşluğu da hiçbir zaman güzel kokmazdı. Bir tuvaleti de tren gibi uzun mu uzun, bir çocuk için ürkütücü bir alandı. hiçbir zaman anlamadım neden bu kadar uzun ince bir tuvalet yapmışlar. Banyo ise inşaattan siyah fayans kaplıydı. Karanlık ama ilginç bir havası vardı. Giriş katında sonradan futbolcu olduğunu öğrendiğim rahmetli Cihat Arman ve Sezen Cumhur Önal oturuyordu. Cihat Arman’ın dairesi hemen asansörün yanındaydı ve çok sık karşılaşırdık. O kadar tatlı ve müşfik davranırdı ki, sanki bir dedem daha varmış gibi hissederdim. Sezen Cumhur ise pek yüz vermezdi.
    Çift girişli salon çocukken bana devasa gelirdi, kuzenimle bir kapıdan çıkar öteki kapıdan girerek kovalamaca oynardık. Ben salonda yatıya kalırdım. Annem, o yıllarda bile, caddenin gürültüsüne nasıl uyanmıyorum diye hayret ederdi. Pencereler tek cam ve ahşap kasnaklı sürgülü doğramalardan oluşuyordu. Salonun ortasındaki yuvarlak sütun ev planı için kullanışsız olsa da ben çocuk olarak ona dokunmayı, elimi pürüzsüz yüzeyinde gezdirmeyi çok severdim. Apartman görevlisi çoğunlukla geniş girişteki masasında otururdu ve mutlaka selamlaşırdık. Anneannem mektuplarını postalamak için hem yan taraftaki Maçka oteline giderdi. Beni de yanında götürürdü, çünkü posta kabul bölümünün girişi döner kapılıydı ve ne zaman oraya gitsek ben o döner kapıda dönüp durmaya bayılırdım. Yerleri halı, ortalık dingin ve sessiz olurdu; şimdi bile mekanın kokusu bir anlığına hafızamda canlandı. Uzun yıllardır hiç gitmemiş olmama rağmen bu apartman ile derin bir bağım var. Şimdilerde katıldığımız apartman toplantılarından anlıyoruz ki orada oturanların bazılarını da bir kentsel dönüşüm, rant hastalığı sarmış. Ben İstanbul’da bazı apartmanların yıkıma ihtiyacı olmadığını düşünüyorum ama tabii ki bir mimar ya da mühendis değilim. Keşke Avrupa’nın bazı şehirleri gibi bu bina da korunup bakımı yapılarak bir tarih anıtı olarak varlığını korusa…

    • Nilay Örnek
      Tarih: 14:38h, 05 Şubat Cevapla

      Bayılıyorum böyle yorumlara… Metne, binaya, binayı anlamaya o kadar büyük bir faydası var ki…. Yazıya da ek olarak koyacağım

  • Kumru Acaroğlu
    Tarih: 13:06h, 15 Şubat Cevapla

    Çok naziksiniz, teşekkürler. Severek takip ediyoruz.

Bir yorum yazın

DİĞERLERİ

Adalar

Büyükada Rum Yetimhanesi – I

Bu yazıyı Büyükada Rum Yetimhanesi -2 ile okuyun lütfen. “Dağın tepesindeki bu dev ahşap yapı, Büyükada Rum Yetimhanesi, tıpkı Atlas okyanusunun dibinde duran Titanic gibi bir hayal olmayacak kadar gerçektir. Ama aynı zamanda gerçek olamayacak kadar da bir hayaldir” diyordu, Bianet’teki eski bir yazısında mimar

Devamı »
Sirkeci

Agopyan Han

Ancak kapısı her şeye rağmen bize bir şeyler söylüyor, 1921 yılında hizmete girmiş misal. Binanın mimarı Levon Nafilyan. Levon Bey, bu toprakların ilk bevliye (üroloji) uzmanı ve aynı zamanda birçok askeri hekimin yetişmesinde rol oynamış bir hocanın, Andon Nafilyan Paşa’nın oğlu. Paris’te okumuş. Bankalar Caddesi’ndeki

Devamı »
İstiklal Caddesi

İş Sanat Resim Müzesi (4. Sigorta Han)

4. SİGORTA HAN’DAN İŞ BANKASI RESİM MÜZESİ’NE Konumuz, 1905-1911 yılları arasında, Joseph Baudouy tarafından inşa ettirildiği düşünülen, mimarı henüz bilinmeyen, bir Cadde-i Kebir yani İstiklal Caddesi binası… 1950 yılında Suat Nirven’in hazırladığı sigorta haritasında ismi 4. Sigorta Han olarak geçiyor. Cadde’de Odakule’nin hemen yanında.  1953-2016 yılları

Devamı »
Gümüşsuyu

Üçler Apartmanı

1930’lardan bugüne gelen Mühendis İbrahim Galip Bey, şimdiki adıyla Akar Palas Apartmanı‘ndan bahsederken, yanındaki Üçler Apartmanıyla onu, o dev bloğu çok da sevmediğimden bahsetmiştim. Ben pembe rengi, yenilenmesine rağmen yine de dökülen hali, pimapenlerle kapatılmış balkonları ve dev blok haliyle pek de sevemem orayı. Yıllarca

Devamı »
İstiklal Caddesi

Köçeyan Konağı (Atlas Sineması / İstanbul Sinema Müzesi)

Ayşegül Kumova, neredeyse iki ay önce bana bir mesaj atıp şöyle yazmış idi: “Atlas 1948 yani eski bilinen adıyla Atlas Sineması çok değerli bir yapı kuşkusuz. 200 yıllık bir bina ve şimdi İstanbul Sinema Müzesi. Müze, henüz 1 yaşında ama kısa süre içinde dünyada ilk üçe girmiş bile.

Devamı »
Nişantaşı

Dursun Apartmanı

Nasıl Olunur’un (bilmeyenler için podcast) 181’inci bölümünde konuğum çağdaş sanat dünyasının Türkiye’deki en önemli isimlerinden biriydi; küratör, yazar, eğitimci ve eleştirmen Beral Madra. Uzaktan saygı duyduğum, beğendiğim biriydi Beral Hanım, tanışınca disiplinine, iş ahlakına, ilgisine, açıklığına da hayranlık duydum. Sitede zaten onunla ilgili bir bina

Devamı »
Florya

Florya Atatürk Deniz Köşkü

İçinde kabul salonu, yatak odaları, banyo ve kütüphane olan köşk, karadan 70 metre uzaklıkta deniz tabanına dikilen kazıklar üstüne inşa edilmiş; ahşap bir iskele yolla karaya bağlanmış.  Deniz Köşkü, İstanbul Belediyesi tarafından 1935 yılında, 43 gün gibi kısa bir sürede tamamlamış. 14 Ağustos’ta kullanıma açılmış.

Devamı »
Büyükada'nın Yaşlanmayan Modernleri
Hasan Çalışlar Arşivi

Çok sevdiğim mimar Hasan Çalışlar’ın, Instagram’da oluşturduğu ve “Büyükada’nın Yaşlanmayan Modernleri” adını verdiği arşivine, bundan sonra sitenin bu bölümünden ulaşabileceksiniz.