Daha önce Gelibolu’daki Alaeddin Kemerli Sardalya Evi yazısıyla bu sitenin konuk yazarlarından biri olan Iwsa (International Wine & Spirits Academy) müdürü Ayça Budak, çok uzun zamandır gerçekleştirmek istediğim yemeklerden birini yapmam için aracı olmuştu.
Şubat ayında IWSA’da, şef Didem Şenol bir mönü yaptı, Gram ekibiyle yemekleri hazırladı, Ayça Budak ile Mehmet Başkaya içecekleri, şefimiz yiyecekleri, ben de o yemeklerle bağ kuran bina ve insanları anlattım.
O yemekte, hem mimarisi hem de bulunduğu bölgedeki varlığı ve rolüyle Mecidiyeköy Likör Fabrikası öne çıkan yapılardan biri olmuştu.
Gördüğü ilgi nedeniyle tekrarlanan yemeğimiz öncesinde Ayça Budak’tan bir Mecidiyeköy Likör Fabrikası yazısı yazmasını rica ettim. Beni kırmadı.
Yalnız biz yemekte, bu yazıdan alıntılarla binadan bahsederken mimar konuklarımızdan ikisinin, Hasan Çalışlar ile Kerem Erginoğlu’nun bina ve mimarla ilişkisini bilmiyorduk. Yemekte öğrenmek bizim için de çok hoş bir sürpriz oldu. Binanın ülkemizdeki yazılı kaynaklarda mimar Robert Mallet Stevens ile ilişkilendirilmeye başlaması, o zamanlar çok genç birer mimarlık öğrencisi olan bu iki isim sayesinde…
ATILIMLAR DÖNEMİNİN ÜRÜNLERİNDEN BİRİ
Şimdi fabrikayı Ayça’nın kaleminden okuyalım:
“Wikipedia’da bir fabrikanın ne işi var? Bu kadar fabrika kurulmuş bu ülkede neden Mecidiyeköy Likör Fabrikası Wikipedia’da yer almış. Anlatmaya çalışayım.
Düşünsenize Osmanlı yıkılmış, ülkenin üzerinden kimbilir kaç kuvvetinde savaşlar geçmiş, göçler, gidenler, gelenler… Yepyeni bir ülke kurulmuş. Bir Cumhuriyet. Ayakta kalmak, kendi ayakları üzerinde durabilmek için her alanda atılımlar yapıyorlar. Dil, tarih, tarım, bilim, madencilik aklınıza gelirse. Ve tabii enstitüler, okullar, fabrikalar açıyorlar. 1930’lar özellikle içki fabrikaları çerçevesinden baktığımızda inanılmaz bir atılım var. Fransız uzmanlar getiriliyor, bağcılık araştırmaları yapılıyor, şarap deneme evleri kuruluyor.
Likör fabrikası da işte tam bu atılımlar sırasında açılıyor. Fabrika açılmadan önce likör sadece evlerde yapılan ve tüketilen bir ürün. Şarap konusundaki çalışmalarıyla tanıdığımız Marcel Biron bu fabrikadaki likör ve kanyak reçeteleri için de aktif çalışmış. Bu konuya tekrar döneceğim ama önce yazımızın ana konusu olan fabrika binasına geri döneyim.
ÖDÜLLÜ BİR FRANSIZ MİMAR, TÜRK MÜHENDİS
O yılların ünlü Fransız mimarı Robert Mallet Stevens’ın (1886-1945) Fransa dışındaki tek endüstri yapısı olan fabrika, Kübizm mimari akımının özgün bir uygulamasıdır. Gropius ya da Le Corbusier kadar tanınmış değildir Stevens, ama 1910 yılında E.S.D.A. Ecole Speciale d’Architecture’dan birincilikle mezun olan bir mimardır.
Atatürk’ün talebiyle Türkiye’ye gelir ve projeyi çizer, inşaatında bulunur. Mecidiyeköy’ün gerçekten dutluk olduğu, bağ bahçelerle dolu olduğu bir zamandan bahsediyoruz. Kapalı alanı 5.000 m2’den fazla olmayan tesis 50 dönüme yakın bir araziye sahipti. Arazinin bu boş gibi görünen alanında likör üretiminde kullanılan botanikler, çiçekler ve meyveler yetiştiriliyordu.
Enteresan bir şekilde o dönemde Cumhuriyet Gazetesi’nde çıkan haberde tasarımcının adı geçmez ama mühendisten bahsedilir. Bu mühendis Hendese-i Mülkiye’den (sonra ki İstanbul Teknik Üniversitesi) 1900 yılında mezun olup, Barselona Limanı inşaatı milletlerarası proje yarışmasında ikincilik kazanan Mustafa Kazaz’dır (1879-1946).
1930’LARDA NE MEYVELER NE MEYVELER
Fabrikaya yakın bir mesafedeki Hamidiye Çeşmesi’nden fabrikanın suyu sağlanırmış. 1950 öncesi ise Kuruçeşme mevkiinde Enver Paşa Yalısı adında önünde rıhtımı olan güzel bir yalıda ambarları varmış. Fabrikanın başlıca bölümleri ise meyve işleme, taktir, imla, likör dinlendirme, kanyak kavları, sandıklama ve şişe yıkama daireleridir.
1930’larda ürettiği likörler ahududu, çilek, kayısı, vişne, portakal çiçeği, mandalina, gül, menta, acı mandalin, turunç kabuğu, marasken, altın, muz, kummel, katran, kakao, beğendik ve sarı. Dünyadaki benzer örnekleri aromadan üretilirken Tekel’in likörlerinin birkaçı(nane, muz, acıbadem) hariç tamamı gerçek meyve ve bitkilerden üretilmekteydi. Üstelik hepsinin menşei de belliydi. Boğaz sırtlarının ahududular, Kütahya’nın vişneleri, Arnavutköy’ün çileği gibi gibi…
FABRİKA MÜDÜRÜNÜN KALEMİNDEN
Fransızların fabrikanın açıldığı yıllarda üretimin başında olduğunu söylemiştik. Ancak söylentiye göre sırları pek de vermek istemiyorlar. Fabrikadaki ustalar ve Fransızların görevi devrettikleri Cafer Özesen, yani Likör Fabrikası’nın ilk Türk müdürü birlikte bu reçeteleri kayda alıyorlar. Cafer Özesen daha sonra tüm bunları derlediği bir kitap yazıyor. Önsözü şöyle:
“Otuz seneden beri fasılasız olarak çalıştığım alkollü içkiler sahasındaki tecrübelerimi ve tatbikattan edindiğim malumatı, bu sanayide çalışmak arzu edenler için bir araya topladım. Ayrıca yurdumuzda ve ecnebi memleketlerde neşredilmiş olan eserlerden de istifade etmeyi ihmal etmedim”.
REÇETE BUGÜNLERE GELMİŞ
1950’lerde yine Cafer Özesen yönetimindeyken üretilen bir de Paşa Likörü vardır ki, tüm dünyada ses getirmiştir. Kahve ve kuru incir özünden üretilen bu likör, özüt olarak Hollanda’daki Andros firmasına gönderiliyor, orada şişeleniyor ve Amerika’da Seagram’s aracılığıyla da dağıtımı yapılıyordu. Şişesi uzaktan baktığınızda bakır dövme gibi duruyordu. 26,5 alkollü buram buram kahve kokan likör 1960’larda neden bilinmez üretimden kalkıyor. Ama reçete günümüze kadar Mehmet Başkaya ve Varol Pala aracılığıyla ulaşıyor. Geçtiğimiz kasım ayında ise Nazen Kahve Likörü olarak hayatımıza tekrar girdi.[MAC1]
Eski Mey | Diageo Genel Müdürü Levent Kömür (çok taze görevini devretti), bir müzayededen Cafer Özesen’e ait bir albüm satın alıyor. Albüm tamamen Likör Fabrikası üzerine. Ve bu albüm şimdi IWSA kitaplığında.
1940’ta portföye vermut ve kına kına şarabı eklenmişti. 1950’lerde ise cin.
TESCİL EDİLMESİNE RAĞMEN
1990’a yılına kadar, yaklaşık 70 yıl boyunca asıl işlevi için kullanılıyor. Ama bu arada arazisi parça parça küçülüyor. 1960 yılında fabrika arazisinin 13 dönümü Ali Sami Yen Stadyumu’na sonrasında ise Boğaziçi Köprüsü bağlantı ve çevre yolları yapılırken, fabrika arazisinin 11 dönümlük kısmı Karayolları Genel Müdürlüğü’ne devrediliyor ve 24 dönümlük bir alan kalıyor.
1997 yılında HABITAT İzleme Grubu tarafından arazinin ve içindeki kültür ve tabiat varlıklarının korunması için tescil talebi yapılıyor.
2001 yılında tüm üretim ekipmanlarıyla birlikte fabrika Bilecik’te yeni açılan Likör, Votka, Cin fabrikasına taşınıyor.
2006’da 345 sayılı kararla ‘Endüstriyel Miras’ kapsamında 2 No’lu Koruma Kurulu’nca kültür varlığı olarak tescil ediliyor. 2008’de de bu kez fabrika giriş pavyonu ve parseldeki ağaçlar ‘anıt ağaç’ olarak tescilleniyor. 2011 yılında da orijinal olmamasına ve 1960’lı yıllarda yapılmasına rağmen fabrika bacası tescil kapsamına alınıp, fabrikanın 23 bin 711 metrekarelik arazisi ise TOKİ iştiraki olan Emlak Konut GYO tarafından gelir paylaşımı yöntemiyle satışa çıkarılıyor.
EMRE AROLAT VE EKİBİ…
Ve o ikonik endüstriyel binaya ne mi oluyor? Tekel zamanında içinde bazı uygunsuz yenilemeler yapılıyor. Fabrika kapanıp taşındıktan sonra Büyük Mükellefler Vergi Dairesi olarak kullanılıyor. Ancak her gelen binada kendi kullanımına uygun olduğunu düşündüğü değişiklikler yapılıyor ve bina deforme oluyor. Mevcut haliyle onarımı mümkün olamayacağından Quasar projesinin mimarı Emre Arolat ve ekibi tamamen yıkılıp orijinaline uygun olacak şekilde inşa ediyor.
Mimari olarak niteliğini ise bırakalım işin profesyoneli Emre Arolat -Arkitera röportajında- anlatsın:
“Likör Fabrikası bugünlerde görüldüğünün, sanıldığının ya da sıkça konuşulduğunun aksine, bu şehirde kıymeti pek de bilinmemiş bir yapıdır diyerek başlayayım o zaman. Cumhuriyet’in ilk dönem yapıları arasında önemli bir yeri vardır oysa. İmparatorluğun son başkentinde, üstelik yıkılışından çok kısa bir süre sonra bir likör ve konyak fabrikası yapılıyor olması zaten hayli radikal bir hamle olarak görünüyor bugünden o zamana doğru bakıldığında. Ama bununla da bitmiyor iş. Dönemin önemli yönetici aktörleri tarafından yine dönemin önemli mimarlarından biri olan Robert Mallet Stevens’e tasarlatılmış olması, bu konuyu daha da ilginç hale getiriyor. Evet, Robert Mallet Stevens Fransa’daki modernistlerin önemli temsilcilerinden biri ancak o dönemin Türkiyesi’nden bakıldığında akla gelecek ilk isimlerden biri değil. Üstelik Fransa dışında hiç yapı tasarlamamış. Yani dünyanın dört köşesinde yapıları olan bir Corbu ya da ne diyelim, bugünün starlarından olan bir Jean Nouvel değil. Ve belki tam da bu nedenledir ki çok özel bir seçim gibi görünüyor. Sadece isminin büyüklüğüyle mimar seçen değil, ne istediğini çok iyi bilen bir işveren imgesini getiriyor akla.Hala merak ederim bu kararın gerçekten hangi saiklerle alındığını. Gerçekten budenli bilinçli bir seçim miydi, yoksa çeşitli tesadüflerin arka arkaya sıralanmasıyla mı oluştu bu durum.
Fabrika, bırakınız yeni kurulan ve kültürel altyapısını henüz oluşturmaya başlayan neredeyse çocuk yaştaki bir Cumhuriyeti, sosyo-kültürel dokusu yüz yıllarca katmanlaşmış toplumlar için dahi esaslı ve yenilikçi bir yapı. Doğrusu herhangi bir üretim yapısının mimari yönelimlerinin de hayli dışında özellikler içeriyor. Konvansiyonel bir fabrika yapısında eşine rastlanması olanaksız özellikler bunlar. Geometrik kurgusundaki katıksız netlik ve simetri, yapının yatay etkisini güçlendiren açıklıklar, sizi yoldan ana kapıya doğru yönlendiren geniş alle, yol boyunca karşılıklı olarak dizilmiş çınarlar, tam karşınızda beliren anıtsal merdiven ve yapıya girer girmez karşınıza çıkarak insanı şaşkınlık içinde bırakan galerili mekan. Bir fabrikadan çok bir showroom’a, hatta küçük bir müzeye benzediğini söylesek abartmış olmayız sanırım. “
Bugün fabrika yok, ama en azından sonradan yapılan baca ve Robert Mallet Stevens’ın replikası olan idari bina yerinde duruyor. Bir de anıt ağaçlar.
Yüzünüzü bu binaya dönüp hemen solundaki sokağa girin ve tabelasına bir bakın. Sokağın adı çok şey anlatır: “Likör yanı sokak”
Not: Rob Mallet-Stevens, 8 Şubat 1945’te Paris’te 59 yaşında vefat etmiş, ne yazık ki kişisel arşivlerinin ölümünden sonra yakılarak imha edilmesini vasiyet etmişti.
- Fotoğraf kaynakları ağırlıkla bu blog ve Levent Kömür’ün, IWSA arşivine kattığı fotoğraf albümünden.
Henüz yorum yapılmamış.