Yaklaşık 20 yıldır hayatını yazarak kazanan, bir de kitabı olan biri Emre Dalkılıç.
Adatepe’de (malum Çanakkale ilinin Ayvacık ilçesine bağlı bir köy), reklamcı Erhan Şengel ile eşi, belgesel yapımcısı Adatepe-Taş Mektep Derneği Başkanı Nilüfer Şengel’i ziyareti sayesinde Mehmet Ağa Konağı ile tanışıyor.
İncelikle herumutortakarar.com için konakla ilgili bir yazı kaleme aldı ve MSGÜ fotoğraf bölümü hocalarından Kamil Fırat Bey’in desteğiyle Prof. Dr. Reha Günay’ın fotoğrafları da kullanmamız için izin aldı.
Konuk yazarım Emre Dalkılıç anlatıyor ve böylece -bugün artık olmayan:(- o güzel bu güzel kalemişlerini sizlere de gösterebiliyoruz:
İKİ ADATEPE AŞIĞINI ZİYARET
“Mehmet Ağa Konağı’na ilgim Adatepe’ye Erhan ve Nilüfer Şengel çiftini ziyarete gittiğimde bana hediye ettikleri bir kitapla başladı.
-Mimar, akademisyen ve fotoğrafçı- Prof. Dr. Reha Günay’ın 1976 yılı tarihli “Adatepe Köyü ve Mehmet Ağa Konağı adlı kitabı.
REHA GÜNAY BELGELEMİŞ
80’li yıllarda İstanbul’dan ayrılıp, Arnavut kaldırımları, taş evleri, eşsiz manzarası ile bir İtalyan köyüne benzeyen Adatepe’ye yerleşen Erhan Şengel, köyün orijinal haliyle kalması için hâlâ çaba gösteren isimlerden biri.
Erhan ve Nilüfer Şengel çifti kitabı bana hediye ettiklerinde -her ne kadar artık eski halinden eser kalmasa da- kitapta yer alan o kalemişi resimler, ahşap oymalar ve nakışlarla bezeli konaktan etkilenmemek mümkün değildi. Hepsi birbirinden güzel onlarca kalemişi, bir zamanlar konağın iç ve dış duvarlarını süslüyormuş.
Prof. Dr. Günay (ben de şahsen YEM Yayınları’ndan çıkan kitaplarını pek sevmişimdir), o kadar etkileniyor ki Mehmet Ağa Konağı ile ilgili Kamil Fırat’ın da katkılarıyla kitap çıkartıyor. İyi ki! Çünkü Reha Hoca’nın 1976 yılında gelecek kuşaklara belge olsun diye çektiği, kitapta yer alan ve bir kısmını burada kullandığımız görseller artık maalesef yok!
1800’LERİN İLK YARISI ÇÜNKÜ…
Mehmet Ağa Konağı’nın ne zaman yapıldığına dair bir bilgi yok. Fakat Reha Günay konağın yapım yılının 1800’lerin ilk yarısı olduğunu tahmin etmekte. Bunu da konaktaki duvar resimlerinden birinde yer alan yandan çarklı, buharlı gemi resminden yola çıkarak söylüyor. Çünkü buharlı gemiler Avrupa’da ilk kez 1816 yılında denize indirilmiş, Osmanlıya ilk kez gelişi ise 1828 tarihinde, dolayısıyla konağın 1828 yılı sonrası yapıldığı öngörülüyor.
DUVAR SÜSLEMELERİNİN GEÇMİŞİ
Duvar süslemeleri ilk olarak Tanzimat ile birlikte Osmanlı Saraylarında görülmeye başlar ve ardından Ege ve Anadolu’nun zengin tüccarları ile yönetici sınıfının yaptırdığı konaklara, neredeyse her köy camisine kadar yansır. Hatta Dilek Şener’in 2011 yılında Ankara Üniversitesi Sanat Tarihi Anabilim dalında yaptığı “18. ve 19. Yüzyıllarda Anadolu’da duvar resimleri” isimli doktora tezinde yaptığı çalışmaların yarısından fazlasını camilerin oluşturduğunu görürsünüz. Camilerdeki kalemişleri bir nevi Vatikan’daki Raphael ve Michelangelo’nun duvar boyama sanatına benzetmek mümkün.
BİR DÖNEMİN POPÜLERİ NAKKAŞLIK
Konumuza dönersek… Bu kalemişi denilen duvar resimlerini yapan nakkaşlar o dönem oldukça popülerler, kazançları da oldukça iyiymiş. Nakkaşlar fırçaları ve boyaları ile tüm Anadolu ve Egeyi dolaşarak çizimlerini yaparmış. Bana kalırsa nakkaşların boya yaparken kullandıkları karışım da oldukça farklı. Misal süt, yumurta akı ve tavşan tutkalı… (“Tavşan tutkalı nedir” diye baktım; “tavşan deri ve kemiklerinden üretilen, özellikle esnek gereçlerin yapıştırılmasında kullanılan tutkal” imiş. N.Ö.)
YUMURTA AKI, TAVŞAN TUTKALI
Nakkaşlar, resmi yapmak için öncelikle tahtanın üzerine tutkal, süt ve kirecin belirli bir oranda karıştırılması ile hazırlanan kazeinli alçı sürer, üzerine de tutkallı boya ile resimlerini yaparlarmış. Bu tekniğe de kalemişi, eğer çiçek ve meyve motifleri de kullanıyorlarsa Edirnekâri adını verirlermiş.
Ardından yaptıkları resimlerin uzun süre dayanması için koruyucu olarak yaptıkları resimlerin üzerine şapla kestirilmiş yumurta akı veya tavşan tutkalı sürerlermiş.
Nakkaşlar sıva üzerine resim yaptıklarında farklı bir teknik ve boyalar; Arap zamkı, yumurta akı ve toz boya karışımı kullanırlarmış.
BİR ZAMANLAR O KALEMİŞLERİ
Mehmet Ağa Konağı’nda hem ahşap hem de sıva üzerine yapılan kalemişlerinden görmek mümkün (müş zamanında ya da şimdi kitaplarda).
Bu kalemişlerinin en güzel örneklerinden biri olan Mehmet Ağa Konağı, konum olarak da köye ve Kaz Dağları üzerinden Ege denizine hâkim bir yerde. Konağın sahibi Mehmet Ağa ile ilgili herhangi bir bilgi yok ama yaptırdığı işçiliği, konağın manzarasını göz önüne alırsak zevkli bir insan olduğunu varsaymak mümkün. Konağın ana binası yani selamlık bölümü 3 kattan oluşmakta. Toplamda 2 sofa (antre) ve 3 odadan oluşuyor. Fotoğraflarda da göreceğiniz üzere neredeyse her oda ve sofa kalemişleri ile bezeli.
Konak günümüzde Hünnap Han Butik Otel ismiyle hizmet veriyor ve adanın en iyi otellerinden biri durumunda. Farklı şekillerde bile olsa konak ışıltısını ve popülerliğini yaklaşık 200 yıldır koruyor.
Otelin internet sitesinde yazılana göre otel 1994-1997 yılları arasında ayrıntılı bir restorasyon geçirmiş.
Ama konaktaki tüm kalemişlerini yok eden restorasyon (bilmiyorum uzmanları buna ne diyor, restorasyon değil herhalde) 1990 yılında yapılmış:(
2 Yorumlar
Ülfet Tan
Tarih: 18:32h, 21 TemmuzBu güzel metin için teşekkür ediyorum.
Nilay Örnek
Tarih: 12:30h, 02 AğustosÇok teşekkürler