Yakın zamanda, Gülten Dayıoğlu’nun ‘Yüzler ve Sözler’ adlı kitabını okuyordum (YKY); Gülten Hanım, başarılı ve sevilen bir avukat olan eşinin vasıtasıyla Muammer Karaca’nın Yeşilyurt’taki evine yemeğe gittiklerini ve filmlerde kullanılan bu evden çok etkilendiğini yazıyordu.
Merak ettim, “Bakarım” diyordum ki, Kadıköy İş Bankası eski binası ve mimar Neyyire Perran Doğancı vasıtasıyla ben eve gitmeden ev bana geldi!
Hatta ev, bir dönemin Türk filmlerini seyreden pek çok kişi tarafından da izlendi muhtemelen…
EN AZ 23 FİLM BU EVDE ÇEKİLMİŞ
Saydığım o evde çekilmiş en az 23 film var!
Ne zaman ‘zengin evi’ne ihtiyaç duyulsa Muammer Bey’in kapısı çalınmış gibi… Kim bilir belki de bazı senaryolar yapısıyla tiyatro sahnesini de andıran o modern eve göre yazılmıştır. Evin 14-15 yıl boyunca film çekimlerinde kullanılması, benim internet sayfalarından okuduğum rivayet doğru ise bir film ekibinin bahçedeki 1600 yıllık vazoyu kırmasıyla son bulmuş. Filmlerde vazo değil de amfora benzeri bir eşya görüyorum ben, belki de odur…
ÖNCE MUAMMER KARACA TİYATROSU
Türkiye’nin kendi bürosunu açan ilk kadın mimarı Perran Doğancı hakkında burada çok daha fazla bilgi-metin var, ama yine de- Ajans Türk binasıyla birlikte daha uzun yazacağım.
Bir dönem Almanya’da da çalışan, çok da iyi eğitim görmüş olan Neyyire Perran Doğancı, tiyatro ve sinema oyuncusu, Cibali Karakolu gibi çok sevilip ünlenmiş eserleri olan Muammer Karaca‘nın akrabası.
Muammer Karaca Tiyatrosu 1955’te kuruluyor; Beyoğlu’ndaki tiyatronun mimarı Perran Hanım. Hatta tiyatronun restorasyonunun yapılması gündeme geldiğinde, 2006 yılı tarihli röportajında kendisine hiç danışılmamasından şikayet ediyor. Ancak o dönem restorasyon yapılabildi mi bilmem, bina 2012 yılında deprem gerekçesiyle tamamen kapanmış. 2019’da ise İBB Miras ile tiyatronun restorasyonunun yapılacağı açıklanmış.
Muammer Karaca Tiyatrosu’na uzun süredir gitmediğimden restorasyon bitince yazmayı tercih ederim. Hatta keşke eski ve yeni halini karşılaştırabilecek bir mimar yazsa buraya…
SONRA DA EVİN MİMARI PERRAN DOĞANCI
Eve dönersek; o dönem Muammer Karaca’nın Yeşilyurt’ta da bir arsası var. Karaca, evin mimarlığını da akrabası Perran Hanım’dan yapmasını istiyor.
Ev pek güzel, tam yerini tahmin edemiyorum, Gülten Hanım “Tren istasyonuna yakın” gibi tarif ediyordu. Ev bugün yok, yıkılmış, yerinde bir apartman var.
Yapılış tarihini tam bilmiyorum ama 1962 yılında filmlerde rol almaya başladığına göre yapılışı 1955 ile 1962 arasında bir döneme denk gelmeli. Muammer Bey, tiyatro ile geçinmek isteyip de zorlanan pek çok kişi gibi evini kiralamaya başlıyor. Zaten sektör tanıdık, hatta bu evde kendi oynadığı bir film de var. Tabii ki Cibali Karakolu (1970).
FAVORİM SİYAH-BEYAZ FİLMLER
Bir gün boyunca bu filmin çekildiği en az 7 film seyrettim. Favorim siyah beyaz olanlar. 1962 yapımı, Göksel Arsoy ile Nilüfer Aydan’ın (Nilüfer Hanım’ın gençliği de çok güzelmiş) başrolünde oynadığı bir Halit Refiğ filmi olan Gençlik Hülyaları ile 1965 yapımı, Cüneyt Arkın’lı Belgin Doruklu Kırık Hayatlar favorilerim galiba…
Bu filmlerden evin renklerini anlamak pek mümkün değil. Ancak ben baskın mavi ve kırmızı renkleri görmeden evin biçimini daha iyi anlayabiliyorum galiba.
Ev bence çok güzel. Evin özellikle girişini, salonun bahçe ve balkonla ilişkisini, balkon ve bahçeyi, yemek salonu ile merdivenler arasındaki paravanı seviyorum. Bir filmden anlıyorum ki garajı bile var. Tam bir modern mimari işi. Evin girişinde, şöminesinin üzerinde (horozlu), duvarlarda (kuşlu) bir takın seramik işler-desenler var. Bunlar da Perran Hanım’ın Kadıköy İş Bankası binası bankolarında olduğu gibi Mediha Akarsu tasarlamış.
CÜNEYT ARKIN FİLMDEN FİLME BU EVDE:)
Birkaç ayrıntı; filmin dışandan görüntüsü çok az filmde var. Bazı filmlerde evin dışı niyetine başka binalar kullanılmış. Komik bulduğum, Cüneyt Arkın için evin evi kadar gördüğü bir yere dönüştüğünü fark etmek; benim izlediğim filmlerin üçünde Cüneyt Bey başrolde. Hatta birinde eve gelip dekorasyonu izleyerek şaşırmasına güldüm artık.
Muammer Karaca evi açılarıyla pek çok yönetmene ilham veren bir mekan sanki. Evin senaryoda da övülmediği bir film yok gibi…
Türk filmlerinde modern mimarlığın izini süren Doç. Dr. Umut Şumnu‘ya göre de “Muammer Karaca Evi, en çok filmde başrol oynayan ev”.
Diyorum ya, benim saydığım 23 film var.
ŞUMNU’NUN YAZISINDAN FİLMLER
Şumnu’nun Beton Art’da yayımlanan bir yazısını (Başrolde mimarlık: Türk filmlerinde modern mimarlık ve modern evler) press reader ile okudum.
Karaca evinde geçen şu filmlerden bahsediyordu: “Gençlik Hülyaları (1962), Küçük Hanımın Şoförü (1962), Afilli Delikanlılar (1964), Evcilik Oyunu (1964), Yumurcak (1969), Cibali Karakolu (1970), Güngörmüşler (1970), Kalbimin Efendisi (1970), Ateş Parçası (1971), Güllü (1971), Küçük Sevgilim (1971), Satın Alınan Koca (1971), Vurguncular (1971), İtham Ediyorum (1972), Zehra (1972), Beş Tavuk Bir Horoz (1974), Evcilik Oyunu (1975), Gece Kuşu Zehra (1975), Küçük Bey (1975), Şaşkın Damat (1975), Can Pazarı (1976) ve Sahte Kabadayı (1976).
Benim sevdiğim 1965 yapımı, Kırık Hayatlar da listeye eklenebilir.
SALONUN İÇ BOYUTLU MODELLEMESİ YAPILMIŞ
Ben görselleri filmlerden ekran görüntüleriyle aldım -biraz amelelik oldu bana ama:)-. Meğer Ses Dergisi, şöhretlerin evlerini çekmiş; renkli fotoğraflar da ordan.
Asıl ilginç olan, Docomomo Türkiye iç mekan komitesi, Oğuzhan Dağdelen ile ortak bir çalışmayla Muammer Karaca Evi’nin üç boyutlu modelleme çalışmasını yapmış https://www.docomomo-tr-interior.org/null. Wow! Etkileyici.
Geçen Sinan Hamamsarılar, tasarımcı Uğurcan Ataoğlu ile bana bir fikir verirken bizim evin salonunu ipad’i ile üç boyutlu olarak -içinde bizimle birlikte- taradı, biz yüzyıllar öncesinin ayna görmüş yerlileri gibi bakakaldık. Oluyor böyle şeyler. Ama bugün olmayan bir evin planını 3 boyutlu yapmak zor olmalı, bunu görmek hoş.
Muammer Karaca Evi en azından filmlerde yaşıyor.
- Evin yeri; herkes -yani evin yaşayan halini bilenler- evin yerini aşağı yukarı tarif ediyordu. Ama tam yeri yoktu, “Yerine cami yapıldı galiba” diyenler oldu. Aytuna Tosunoğlu ise yeri x eski Twitter’da, çocukluğu arka sokakta geçtiği için daha kesin bir tarif yaptı. “Ekin Sokak’ın askeri okula doğru olan paralel sokağı. Köşede cami var. Bizim zamanımızda yoktu, oradaki ağaçların arasında da oynardık.” Ve bana haritada işaretleyip gönderdi. Sayesinde yeri de biliyoruz:)
2 Yorumlar
Uğurcan Tosun
Tarih: 15:07h, 18 AğustosEv görüldüğü her filmde mekan olmaktan daha öte bir işleve sahip. Her ayrıntısıyla bir yaşam alanı. Sahip olduğu özelliklerle kendine has hayat tarzı. İçinde farklı dünyalar barındıran bir sanat eseri. Trajedilerin Olympos’u.
Cephesinde ve iç mekanında kendine has bir işçilik barındırmış. Mediha Akarsu’nun dünyasını yansıtan birbirinden zarif sanat ürünleri yer almış. Adeta köşk olmasına rağmen sade ve yalın bir dış cepheye sahip. İç mekan birbiriyle etkileşime girip iç içe geçmiş. Mobilyaları, süslemeleri, eşyaları, merdivenleri, seramikleri, oturma alanları, her birinde özel bir dokunuş yatıyor.
Siyah beyaz filmlerden bile yansıyan rengarenk bir dünya. Renkler gözü aldatır aslında. Şekli perdeler, dokuyu örter, kıvrımları saklar. Siyah beyaz fotoğraflar, filmler bütün bu perdeyi kaldırıp ruhu açığa çıkartır. Muammer Karaca Evi ise siyah beyaz da olsa renkli de aynı ışıkta parlıyor.
Adeta bir set olması için tasarlanmış gibi. Kurban erkek kapıdan içeri giriyor. Bir hizmetçi kendisini bekleyen kadere götürüyor. Kudretli baba hükmüyle köşesinden ağır ağır çıkıyor. Bu sırada perişan sevgilisi gökten düşüyor. Veya büyük bir aile toplantısında kader ağları örülüyor. Planlar yapılıyor, kararlar alınıyor. Trajediler, dramlar, mutluluklar.
Böyle bir mekan korunmalıydı. Müze olmalıydı hatta. Duvarları her filmden fotoğraflar süslemeliydi. Nesneler o günleri hatırlatmalıydı. Turlar düzenlenmeli, etkinlikler yapılmalıydı. Film gösterileri, kostümlü canlandırmalar, hatıra fotoğrafları. Küçük çaplı yapımlara ev sahipliği. Bir şekilde kaynak yaratılabilirdi. Onca hikaye yatıyordu orada. Oyuncular, set işçileri, yapım ekibi, herkesin bir anısı yatıyordu. İzleyen herkesin hayatında yer edinmişti. Sadece yer aldığı fimlerde, fotoğraflarda, anılarda kalmamalıydı. Nefes almalı, yaşamalıydı.
Koruma ve yaşatma kültürü gelişmemiş bu ülkede. Sitede yazılan Türkiye İş Bankası Binası, Mehmet Ağa Konağı, Nebioğlu Tatil Köyü ve diğer yapılar bunu açıkça gösteriyor. Tarihi, kültürel, sosyal değeri yüksek yapılar hepsi de. Ulusal hazine içinde yer alacak kadar değerli. Muammer Karaca Evi ve Tiyatrosu da öyle.
Muammer Karaca tiyatroda, Perran Doğancı da mimaride yaptıkları ile tarihi değiştirmiş kişiler. En çok filme ev sahipliği yapan mekan olabilir Muammer Karaca Evi. Tiyatro da en büyük oyunların hayat bulduğu, nice büyük tiyatrocunun doğduğu yer. Bu iki yapının özenle korunması gerekirdi. Her türlü bakımın, güçlendirmenin, tadilatın, temizliğin yapılması. Bunun için kamu ve özel birlikteliği ile bütçe ayrılması, bütün bu işlemleri yürütecek bir kurulun atanması. Ama hiçbiri yapılmadı. Kaderine terk edildiler.
Sitede yer alan ve artık olmayan, yok olmaya yüz tutmuş yapılara bakıyorum. Her birinde ince ince işlenmiş, özenle tasarlanmış işçilikler var. Tasarımcıları, mimarları kendilerine özgü mimari, sanat, kültür anlayışına sahip. İç ve dış mekanları özenle tasarlanmış. Dışından bakınca hatları, dokusu insanı içine çekiyor. İçleri büyük bir vitrin gibi. Koridor, mutfak, servis mekanları, yaşam alanları, yatak odaları hepsi birbiriyle iç içe geçmiş. Sanki tasarlarken içinde yaşamışlar. Hepsi rengarenk, hareketli. Bir ağaç gibiler, çiçek gibi. Gördükçe insanın ruhu göğe yükseliyor. Sonra da hepsinin şimdiki halleri geliyor. Harap olmuş, eskimiş, çürümüş, içi boşaltılmış, yıkılmaya yüz tutmuş, yıkılmış. Yerlerine gelenlere bakıyoruz hiçbir estetiği, kimliği, karakteri olmayan, birbirinin aynısı yapılar.
Uçsuz bucaksız bir deniz vardı elimizde. Bir kıyısından diğeri görülemeyen. İçine dalınca dibine erişilemeyen. Denizin altındaki tüm o harikalıkları barındıran bir dünya. Ama çöpe çevirdik, kirlettik. Bütün doğal yapısını bozduk. Hayatı yok ettik içindeki. Ve artık kuruyor. Çöle dönecek gözümüzün önünde. Biz de elimizde tuttuğumuz fotoğraflara bakıp iç çekeceğiz. En azından anılarımızda yaşıyor diye avunacağız.
Uğurcan
Tarih: 15:27h, 18 AğustosEv görüldüğü her filmde mekan olmaktan daha öte bir işleve sahip. Her ayrıntısıyla bir yaşam alanı. Sahip olduğu özelliklerle kendine has hayat tarzı. İçinde farklı dünyalar barındıran bir sanat eseri. Trajedilerin Olympos’u.
Cephesinde ve iç mekanında kendine has bir işçilik barındırmış. Mediha Akarsu’nun dünyasını yansıtan birbirinden zarif sanat ürünleri yer almış. Adeta köşk olmasına rağmen sade ve yalın bir dış cepheye sahip. İç mekan birbiriyle etkileşime girip iç içe geçmiş. Mobilyaları, süslemeleri, eşyaları, merdivenleri, seramikleri, oturma alanları, her birinde özel bir dokunuş yatıyor.
Siyah beyaz filmlerden bile yansıyan rengarenk bir dünya. Renkler gözü aldatır aslında. Şekli perdeler, dokuyu örter, kıvrımları saklar. Siyah beyaz fotoğraflar, filmler bütün bu perdeyi kaldırıp ruhu açığa çıkartır. Muammer Karaca Evi ise siyah beyaz da olsa renkli de aynı ışıkta parlıyor.
Adeta bir set olması için tasarlanmış gibi. Kurban erkek kapıdan içeri giriyor. Bir hizmetçi kendisini bekleyen kadere götürüyor. Kudretli baba hükmüyle köşesinden ağır ağır çıkıyor. Bu sırada perişan sevgilisi gökten düşüyor. Veya büyük bir aile toplantısında kader ağları örülüyor. Planlar yapılıyor, kararlar alınıyor. Trajediler, dramlar, mutluluklar.
Böyle bir mekan korunmalıydı. Müze olmalıydı hatta. Duvarları her filmden fotoğraflar süslemeliydi. Nesneler o günleri hatırlatmalıydı. Turlar düzenlenmeli, etkinlikler yapılmalıydı. Film gösterileri, kostümlü canlandırmalar, hatıra fotoğrafları. Küçük çaplı yapımlara ev sahipliği. Bir şekilde kaynak yaratılabilirdi. Onca hikaye yatıyordu orada. Oyuncular, set işçileri, yapım ekibi, herkesin bir anısı yatıyordu. İzleyen herkesin hayatında yer edinmişti. Sadece yer aldığı fimlerde, fotoğraflarda, anılarda kalmamalıydı. Nefes almalı, yaşamalıydı.
Koruma ve yaşatma kültürü gelişmemiş bu ülkede. Sitede yazılan Türkiye İş Bankası Binası, Mehmet Ağa Konağı, Nebioğlu Tatil Köyü ve diğer yapılar bunu açıkça gösteriyor. Tarihi, kültürel, sosyal değeri yüksek yapılar hepsi de. Ulusal hazine içinde yer alacak kadar değerli. Muammer Karaca Evi ve Tiyatrosu da öyle.
Muammer Karaca tiyatroda, Perran Doğancı da mimaride yaptıkları ile tarihi değiştirmiş kişiler. En çok filme ev sahipliği yapan mekan olabilir Muammer Karaca Evi. Tiyatro da en büyük oyunların hayat bulduğu, nice büyük tiyatrocunun doğduğu yer. Bu iki yapının özenle korunması gerekirdi. Her türlü bakımın, güçlendirmenin, tadilatın, temizliğin yapılması. Bunun için kamu ve özel birlikteliği ile bütçe ayrılması, bütün bu işlemleri yürütecek bir kurulun atanması. Ama hiçbiri yapılmadı. Kaderine terk edildiler.
Not: Umut Şumnu yazısında evin adresini yazmış: “Muammer Karaca Evi, İstanbul’un Bakırköy ilçesine bağlı Yeşilyurt Mahallesi’nde, Yeşilyurt tren İstasyonuna 200 m mesafede, tren yolunun kenarında bulunan, bahçe içinde müstakil bir konut yapısıdır.
Muammer Karaca Evi modern bir anlayışla tasarlanmış iki katlı bir villadır. Eve İstasyon Caddesi’ne bakan cephesinden girilmektedir.”