Bir konuk yazarımız var… Şimdilerde kültür-sanat içerikli pek çok iş yapan Can Erol, bize, bir dönem pazarlama müdürü olduğu Pera Palas’ı yazdı.
Pera Palas onlarca kere gittiğim, pek çok kez hikâyesini okuyup, odalarını gezerken ilginç yaşanmışlıklarını dinlediğim bir mekân… Ama insan her bakışta yeni bir şey mi görür, her okumada başka bir şey mi keşfeder. Yine öyle bir okuma oldu.
Bu arada ben de bir şey ekleyeyim, yıllar önce Şehirli Sofralar’ın bir bölümünü otelde çekmiştim. Otelin hikâyesini de, programda birlikte sofraya oturduğumuz Saffet Emre Tonguç anlatmış ve restorasyon sırasında duvarların arkasından çok değerli -markasını unuttum- gümüş yemek takımları çıktığını söylemişti. Çok acayip yer Pera Palas… Buyrunuz Can Erol anlatıyor…
ORIENT EXPRESS İLE BİRLİKTE…
Pera Palas’ın hikâyesi için biraz geriye gitmek gerekiyor.
3 Kasım 1839’da Sultan Abdülmecid döneminde; Batılılaşma’nın başlangıcı olarak kabul edilen Tanzimat Fermanı’nın Gülhane Parkı’nda Hariciye Nazırı Koca Mustafa Reşid Paşa tarafından okunmasıyla Osmanlı’da hayat bir daha eskisi gibi olmayacaktı.
1800’lerin son çeyreğinde İstanbul, tüm Avrupa tarafından merak edilen bir cazibe noktası haline gelmiş, Orient Express seferlerinin başlamasıyla birlikte İstanbul’a olan ilgi daha da artmıştı. Ancak ufak bir sorun vardı. Avrupalıların istediği standart ve konfora sahip bir konaklama tesisi yoktu.
1840’larda bugün Hıdivyal Palas olarak bilinen Hotel L’Angletherre ve Beyoğlu bölgesinde birçok pansiyon, arzu edilen konfor düzeyinden uzaktaydı.
TÜNEL KAZISININ TOPRAĞIYLA OLUŞTURULMUŞ ALAN
Bu hikâyeye paralel, 1870’deki “Büyük Pera Yangını” da ahşap evlerin hakim olduğu bölgenin yeniden yapılanmasında önemli rol oynamıştı. 1879’da Pera Palas’ın bulunduğu arazi -ki bu arazi zamanında Tünel’in inşaatında ortaya çıkan hafriyatla oluşmuştur- üç müteşebbis tarafından otel yapılmak üzere satın alınır. Bu kişilerin isimleri sınırlı olan kaynaklarda farklılıklar göstermektedir.
1893’te kayıtlarda hâlâ “natamam bir hane” olarak gözüken Pera Palas, 1895’te görkemli bir baloyla kapılarını açar. Otelin mimarı bugün dahi varlığını koruyan birçok ikonik yapıya hayat veren Levanten mimar Alexander Vallaury’dir. Arkeoloji Müzesi, Osmanlı Bankası, Düyûn-u Umûmiye Binası (bugünkü İstanbul Erkek Lisesi), Ömer Abed Han gibi eşsiz yapılarda onun imzası bulunmaktadır.
BALOLAR, SERGİLER, GÖSTERİLER
1896’da ise Orient Express’in işletmecisi La Compagnie Internationale des Wagons-Lits et des Grands Express Européens şirketine bağlı Compagnie Internationalie deş Grand Hotels otelin işletmesini devralır. (Yakın bir zamana kadar bu şirketin kurucusu, iş insanı Georges Nagelmackers’in portresi Pera Palas’ın duvarlarını süslemekteydi.)
1. Dünya Savaşı’na kadar olan süreçte otel en görkemli günlerini yaşar. Balolar, sergiler, özel gösteriler, Saray’ın da katılım gösterdiği rivayet edilen merasimler… Pera Palas, İstanbul’un kalbinin attığı mekânların başında gelmektedir. İşletmeci şirketin Belçikalı olması ve Fransız kültürüne yakınlığı; Osmanlı İmparatorluğu’nun ise 1.Dünya Savaşı’nda Almanların safında savaşa katılması Orient Express’in ve dolaylı olarak otelin işleyişine ket vurur. 1.Dünya Savaşı’nı müteakiben otel el değiştirir.
OTELDEN KOVULUNCA OTELİ SATIN ALAN O ADAM
Rivayet odur ki üstü başı salaş bir halde Pera Palas’a gelip konaklamak için bir oda talep eden Niğdeli Rum bir tüccar olan Bodossakis Athanassiades (Bodosakis Athanasiadis) görevlilerin kötü muamelesine maruz kalır ve otelden kovulur. Ertesi günse oteli satın almak istediğini belirterek tekrar lobide belirir.
Bu tuhaf adamı başından savmak isteyen yöneticiler yüksek bir fiyat söyler, o ise bu fiyatı kabul ederek oteli satın alır. Pera Palas’ın tarihi bu gibi birçok şehir efsanesiyle dolu. İnanıp inanmamak size kalmış ancak dinlemesi şüphesiz çok keyifli.
Bodossakis Athanassiades döneminde 1. Dünya Savaşı’nın da etkisiyle otel, İngilizler’in karargâhına döner. Birçok milletten sivil ve askeri bürokratlar buradadır. Mustafa Kemal de ilk olarak bu dönemde Pera Palas’ta görülmeye başlar. Çanakkale zaferinin mimarı İstanbul’da tanınan bir simadır ve meşhur “masaya davet etme” olayının da bu dönemde yine Pera Palas’ta olduğu iddia edilmektedir. Hatta otelin sonraki dönemdeki sahiplerinden Hasan Süzer’in hazırlattığı kitapta Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışının yolunu açan 9. Ordu Müfettişliği evrakının da yine bu otelde verildiği yazmaktadır.
DİZİ GİBİ BİR HAYAT
Kurtuluş Savaşı’nın sonlarına doğru savaşın kaydedileceğini anlayan Bodossakis Athanassiades, Atina’ya kaçar. Venizelos ile yakınlık kurar. Kurduğu silah fabrikası sayesinde İspanya İç Savaşı ve 2. Dünya Savaşı’nın en önemli silah tüccarlarından birisi olacaktır. 1979’da vefat ettiğinde Yunanistan’ın tarihinin belki de en önemli iş insanlarından biri olarak anılacaktır. “Bodossakis Foundation” diye aratıp karşınıza çıkan web sitesinde tarihçe kısmını okursanız, bu sıra dışı adamın hayat hikâyesinin de başlı başına bir Netflix dizisi olabileceğini göreceksiniz.
KEDİSİNİN ÖLÜMÜNE DAYANAMAYAN MİSBAH BEY…
Cumhuriyet kuruluna kadar olan dönemde bir süre İstanbul Defterdarlığı işletir oteli. Sonrasında ise Mustafa Kemal’in 1.Dünya Savaşı sırasında yakın dostluk kurduğu Lübnanlı Misbah Muhayyeş’e Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ile birlikte otelin işletmesi de verilir. 1928’de Misbah Muhayyeş otelin mülkiyetini de alır. 1954’te kedisinin ölümüne dayanamayan Misbah Bey, intihar eder. Bu hazin sonla birlikte otelin mülkiyeti yeğenlerine geçer. Kendisi sağ iken otelin gelirlerinin bir kısmını hayır kurumlarına aktararak o dönem için bir ilke imza atmıştır.
EFSANEVİ KAYIP ANAHTAR VAKASI
70’lerde otel Hasan Süzer tarafından satın alınıyor. Süzer döneminin en ilginç olaylarından biri ise 411 numaralı Agatha Christie Odası’ndaki kayıp anahtar vakası.
1979 yılında Agatha Christie’nin kaybolduğu 11 günü filmleştirmek isteyen Warner Bros şirketi, nedendir bilinmez bir Tamara Rand isimli medyuma gider. Medyum, Christie’nin ruhuyla “temasa geçtikten” sonra yapım şirketi yetkililerine İstanbul’daki Pera Palas Oteli’nde 411 numaralı odaya gitmelerini, orada kapı eşiğinin altında bir anahtar olduğunu, o anahtarı kendisine getirmelerini söyler.
Ekip İstanbul’a gelir, eşikte bir anahtar bulunur ancak Hasan Süzer anahtarı yüklü bir meblağ karşılığında yapım şirketine satmak ister. Ekip ABD’ye geri döner, Hasan Süzer sonradan fikrini değiştirse de o sırada otelde patlak veren grev projenin ilerlememesine sebep olur.
HASAN SÜZER VE MEKTUP YAZIŞMALARI
Hasan Süzer’le medyumun ilginç yazışmalarının olduğu mektuplar da hâlâ otelin arşivinde yer almaktadır. Medyumla ilgili bir başka ilginç nokta ise 80’lerde bir mafya hesaplaşması sırasında öldürülmesidir. Bu anahtar hikâyesi de yine inanıp inanmaması dinleyene kalmış bir durum. Ancak dinleyen herkesi ne kadar etkilediğine defalarca şahit oldum.
KALKAVAN RENOVASYONUNA KADAR SÖNÜK DÖNEM
90’ların başlangıcından 2000’lerin ilk döneminde, renovasyon çalışmalarına kadar ise maalesef pek parlak bir dönem olmuyor Pera Palas için. O eski görkeminden çok uzakta bir hizmet anlayışıyla deyim yerindeyse kör topal yoluna devam ediyor.
2005’te Kalkavan ailesinin oteli satın alıp restorasyona sokmasıyla otelin çehresi değişiyor. Kısa bir süre sonra mülkiyeti Demet Sabancı yönetimindeki DEMSA devralıyor. Otel bugün hala DEMSA tarafından işletiliyor.
EFSANE MİSAFİRLER
Otelin pek çok efsanevi misafiri var… Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Kral VIII. Edward, Kraliçe II. Elizabeth, Avusturya-Macaristan İmparatoru Franz Joseph, Şah Rıza Pehlevi, Yugoslavya Devlet Başkanı Tito, General Franz von Papen, Zsa Zsa Gabor, Greta Garbo, Sarah Bernhardt, Alfred Hitchcock, Pierre Loti, Jacqueline Kennedy, Ernest Hemingway, Ninette de Valois, Mata Hari, Cicero, Mikis Theodorakis, Umberto Eco, Liam Neeson, Anthony Horowitz, Philip Kerr.
PERA PALAS’A GİTMEK İÇİN ‘GÜNCEL NEDENLER’
Dizideki gibi 130 sebep sıralamayacağım tabii ki. Ancak bazı özel deneyimlerden söz etmeden olmaz. İlk olarak 101 numaralı Atatürk Müze Odası’ndan başlamak en doğrusu sanırım. 1981 yılında Mustafa Kemal’in 100. doğumgünü şerefine açılan odada kişisel eşyaları, çok özel evraklar ve birbirinden şık kıyafet ve aksesuarlarını görmek mümkün. Müzeye giriş ücretsiz. Her gün 10:00 – 11:00 ve 15:00-16:00 saatleri arasında resepsiyondan görevliler eşliğinde gezebiliyorsunuz.
Otelin tarihi Grand Pera Balo Salonu ise her ay çok özel klasik müzik konserlerine ev sahipliği yapıyor. Dilbağ Tokay, Emine Serdaroğle ve Alev Gürel’in kurduğu İDEA Müzik kürasyonunda 5 sezondur Gülsin Onay, Cihat Aşkın, Cana Gürmen gibi pek çok kıymetli isim 1925’te ilk yılbaşı balosunun düzenlendiği bu tarihi mekânda klasik müzik tutkunlarıyla buluştu. Biletinizi hızlıca almanızı öneririm.
Üçüncü olarak önereceğim etkinlik İlham Gencer’le Çay Saati. Cazın ve hafif Batı müziğinin Türkiye’deki öncülerinden İlham Bey 97 yaşında. Hala muazzam performanslara imza atıyor. Kubbeli Salon’un ambiyansı ve enfes lezzetlerin yer aldığı büfe ise tek kelimeyle mükemmel. Şu sıralar oldukça yoğun bir talep var, birkaç gün önceden rezervasyon yapmanızı öneririm.
Keyifli bir canlı performans eşliğinde 1-2 kadeh bir şeyler içmek isteyenler için otelde yer alan Orient Bar da oldukça otantik bir deneyim vaadediyor. Tam bir “old school” bar. Burada her cuma ve cumartesi canlı müzik oluyor.
Sevgili dostum Dr.Burkay Adalığ’ın (namıdiğer Meleklerin Payı) otelin tarihi salonlarında gerçekleştirdiği viski tadım etkinlikleri de mutlaka yaşanması gereken deneyimlerden.
Son olarak otelin Parizyen dokulu pastanesi Patisserie de Pera da Beyoğlu’nun mutlaka uğranması gereken noktalarından. Klasiklerden Opera Kek birçok ismin favorisi. Bense bir dönem menüde olan cevizli tahinli San Sebastian’ı hala ara ara anıyorum.
ORADA ÇALIŞAN OLMAK
Benim mekânla ilişkime gelince… 2015 yılının sonlarıydı. Bir grup otelci arkadaşımla birlikte Kadıköy Benusen’de demlenirken, masanın o sırada ilgilenmediğim bölümünde Pera Palas’ın bir pazarlama müdürü aradığına dair bir muhabbet dönmekteydi. Söz konusu Pera Palas olunca kulak kesildim. Karlı bir aralık günü ilk görüşmemi yapmak üzere otele adımımı attım.
Sonradan sıklıkla birçok misafire, yerli yabancı basın mensubuna anlatacağım gibi adeta “Batı’dan Doğu’ya” geçiş yapar gibi bir hisle lobideki iki uzun sütun arasından fazlaca Doğu motiflerinin hissedildiği Kubbeli Salon’a geçiş yapmıştım.
Adını bir dönem havalandırma sistemi olarak kullanılan tepesindeki kubbelerden alan bu salon birçok önemli isme ev sahipliği yapmış, tarihin akışını değiştiren pek çok olaya şahitlik etmişti. Osmanlı’nın son dönemi, Balkan Savaşları, bağımsızlık mücadelesinin temelleri, cumhuriyetin kuruluşu, iki dünya savaşı ve hepsine paralel olarak bir toplumun modernleşmesinin hikâyesi anlatılırken Pera Palas tüm ihtişamıyla, zarafetiyle ve benzersiz karakterleriyle bu anlatıya eşlik ediyordu.
PERA PALAS’TA GECE YARISI
Son olarak diziden de (Netflix-Pera Palas’ta Geceyarısı) bahsedersek… Hayatımın beş yılı geçti Pera’da. Hâlâ Kubbeli’ye her giriş yaptığımda, zamanında misafirler daha az yorulsun diye özel olarak kısa tutulan merdivenlerden her çıkışımda, Türkiye’nin ilk elektrikli asansörünün önünden her geçtiğimde ne kadar şanslı olduğumu düşünürüm hep. Otelde çalıştığım zaman da farklı dönemlerde neler yaşandığını, içeride nasıl bir atmosfer olduğunu hep merak ederdim. Eski bir belgeye dokunduğumda gözlerimi kapar, o güne ışınlandığımın hayalini kurardım. Dizi bana bu görsel dünyayı yaşattığı için çok sevdim.
İçinde yaratıcı süreç olan her şey gibi daha iyisi olurdu tabii ki ama söz konusu Pera Palas gibi yapılar olunca hangi açıdan yaklaşılacağı tamamen yaratanın bakışına kalmıştır, oraya herhangi bir dahlimizin olabileceğini düşünmüyorum. Son ziyaretimde kapının önünde onlarca insanın yer aldığı kuyruğu görünce bu projeyi gerçekleştirenlere bir kez daha müteşekkir oldum. Kıymetinin bilineceği nice güzel yılların olsun Pera Palas…
++ Fotoğraflar Can Erol tarafından otelden alınmıştır; birkaçı da benim…
3 Yorumlar
yavuz
Tarih: 01:56h, 02 ŞubatCan Bey,
Yazinizi zevk ile okudum, Pera Palace hakkinda topladigim ve edindigim bilgileri tamamen amatör bir ruh ile yazmaya calistigim kitabimda topluyorum. Bu güne kadar okudugum Pera palace yazilarinda bana en realist gelen yazi sizinkisi oldu. Sizinde belirttiginiz gibi 1892 de baslayan insaat 1895 de bitip faaliyetine basliyor. Benim arastirmalarimda otelin yarisi o zaman ki Wagon-Lits Orient express sirketi tarafindan satin aliniyor, iste sormak istedigim ise; insa edilen bu binanin diger yarim hissesi kimin peki?
Ayrica müsade derseniz kaybak sizi göstererek kitabima yazinizdan bazi bölümleri aktarabilirmiyim ?
Saglikli güzel günler dilerim, esenlikler temenni ederim.
saygilarimla,
yavuz ZEREN
Saglikli güzel günler dilerim.
Nilay Örnek
Tarih: 13:38h, 04 ŞubatMerhabalar, Can benim konuk yazarım idi, yazıyı site için yazdı ama bu yorumunuzu göremeyebilir, “bencanerol” adlı Instagram hesabından ulaşabilirsiniz kendisine…
n.
Can Erol
Tarih: 19:32h, 14 ŞubatYavuz Bey merhaba, tam hatırlamamakla birlikte bir kaynakta Esayan ailesinin adına ulaştığımı hatırlıyorum ancak maalesef otel pek çok kez el değiştirdiği için ve 2.Dünya Savaşı sırasında bir patlama hadisesi olduğu için çok net bilgiye ulaşmak pek mümkün değil.
Yazımı kullanmanızdan büyük mutluluk duyarım. Çok naziksiniz, teşekkür ederim sorduğunuz için.
Saygılarımla,
Can