Hafta içinde mimar Hasan Çalışlar’ın bir grup mimar için Kalebodur ile birlikte düzenlediği “Büyükada’nın Yaşlanmayan Modernleri” turundan bahsetmiş, Hasan’ın adıyla burada da bu evleri anlatan bir bölüm açacağımızı yazmıştım.
İşte o turda gezdiğimiz, hikâyesini evin sahibinden dinlediğimiz ve çok etkilendiğimiz evlerden biri: Rıfat Yalman Evi.
ZAMAN DURMUŞ GİBİ… AMA HANGİ ZAMAN?
Yalman Evi’nde zaman durmuş gibi…
Ama hangi zaman? 1950’ler mi, 70’ler mi; ‘retro’sunu arayan 2000’ler mi?
Evin yapılış tarihi 1950-1952 arası. Ancak kendisi, zamanının çok ilerisinde; modern gibi modern bir ev. “İlmek ilmek örülmüş” derler ya; evin her ayrıntısı mimarları tarafından çokça düşünülmüş.
Evin birkaç kuşak sahipleri evi bugüne getirmenin ötesine her şeyiyle olduğu gibi korumuş. Zamanın yıprattıkları da orijinaline uygun şekilde yenilenmiş…
Başlayayım…
DIŞ VE İÇ İMAJLAR FARKLI
Ev, büyük adanın Nizam tarafında. Şahsen yuvarlak pencerelere, oval salonlara zaafım var. Caddesinden yürüsem, güzel rengi, kapısının yanındaki minik yuvarlak pencerecikleri ve modern yapısıyla dikkatimi çekerdi. Ama bahçe kapısından girince evin bahçe ile kurduğu ilişkiden bu kadar etkileneceğim, evin her çizgisine hayranlıkla bakacağım aklıma gelmezdi.
Evin içiyse -galiba- hepimizin aklını başından aldı.
Bu yazıyı yazmadan önce mimar Abdurrahman Hancı’nın birkaç röportajını okudum; kalıcı olabilecekken yok edilen tasarımlarından, önemli yapılarında kendisine danışılmadan yapılan önemli değişikliklerden bahsediyordu…
Oysa ben onun Turgut Cansever ile yaptığı Rıfat Yalman Evi’ni gezerken “Burası işiyle gurur duyan bir mimarın rüyası olmalı” diye bile düşündüm. Tamamen şanssız değil hani. Müzeymiş gibi -belki de daha iyi- korunmuş. Mimarlık dilini anlayan biri, her düşüncelerini okuyacakmış gibi.
BİR GEMİ KARŞILAŞMASI
Ev sahibimiz Kerim Yalman. Kerim Bey’in dedesi, içinde eski bir Rum evi olan evin arazisini bir faytoncudan almış. Büyükannesi iskeleye-denize çok daha yakın bir yer almak istese de savaş yıllarında bu arazi mümkün olmuş. Yalmanlar 10 yıl oturmuşlar o eski Rum evinde.
İşte bu noktada Hasan Çalışlar, bize bir karşılaşmadan bahsetmişti, anmak lazım. Abdurrahman Hancı ile Turgut Cansever, yeni mezun mimarlar. O dönemde Amerika’ya gemiyle gidiliyor. Dede Rıfat Yalman, aile şirketleri TATKO (Türkiye Amerikan Ticaret Kollektif Şirketi https://www.tatkolastik.com/tarihce) için ABD’ye gelip giderken gemide Hancı ve Cansever ile tanışıyorlar. O dönem Abdurrahman ve Turgut Beyler, yeni mezun genç ve hevesli mimarlar. Arazideki eski Rum evinin muhabbeti oluyor, onun yenilenmesi için konuşuluyor. Kerim Bey’in anlatımına göre hatta, dedesi, “Ada’da bir evim var sen bir tadil et. Biz yokken halledersin” demişken geldiğinde, eski evin temeli üzerine yapılmış bu evle karşılaşıyor. Sürpriz!
İNŞAAT 3.5 AYDA BİTİYOR
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden Taybuğa Aybars Mamalı, 2018’de Docomomo Türkiye Ulusal Çalışma Grubu için bu evle ilgili aydınlatıcı bir metin hazırlamış.
Metinde, “Arsada bulunan bir katlı Rum evinin üzerine bir kat ilave edilmesi için başvuru 1950 yılının Temmuz ayında Yüksek Mimar Abdurrahman Hancı tarafından yapılmış (…) Hancı, 4 Temmuz 2003 tarihli çevrimiçi soru-cevap oturumunda evin inşaatının 3.5 ay içerisinde tamamlandığını belirtmiştir” deniliyor.
O GÜNÜN İŞÇİLİĞİ DE İŞÇİLİK HANİ
İşte belki de, Kerim Bey’in bahsettiği Rıfat Bey’in gelip gittiğinde evi hazır bulma süresi o 3.5 ay.
Tabii o yıllarda, hem de Ada’da malzeme taşımanın, inşaatın aslında ne kadar güç olduğunu düşünmek lazım. Pek çok kişi evlerinin yapılışında katırlarla malzeme taşınmasından bahsediyor. Ama o dönemki ustalık, işçilik bugün var mı emin değilim.
Kerim Bey, “Mimar olarak ailede hep Abdurrahman Bey’den bahsedilirdi, evi Turgut Bey ile birlikte yaptıklarını sonradan öğrendik” diyordu.
Bu ev, iki mimarın ilk yapılarından. Anadolu Kulübü proje yarışmasını da bu evin yapılış sürecinde kazandıklarını Çalışlar’dan öğreniyoruz.
Kerim Bey, evin elektrik işleriyle uğraşan dayısının kendilerine iki mimarın ayrıntı severliğine dair pek çok hikâye anlattığını söyledi. “Tavan gökmavisi olsun”, “Yorgo Usta, bu tam gökmavisi değil, yeniden boyayalım”… gibi…
“Elektrik düğmeleri şurada mı olsun burada mı?”, önemli vakit harcanan tartışmalar…
ŞÖMİNEDEN MOBİLYALARA MİMARLARIN TASARIMI
Mamalı’nın metninden şahane bir paragrafı ekleyeyim:
“Yapı gesamtkunstwerk anlayışıyla; merdiven birleşim detayından şömineye kadar mimarlar tarafından tasarlanmıştır. Bu işin gerçekleştirilebilmesinde, 1950’li yıllarda son kalan usta jenerasyonunun payı büyüktür. Bu ustalar, geçmişten aldıkları mimari pratiğin bilgisine sahip son kuşağı oluşturmaktadır. Salonda bulunan elemanların ve mobilyaların -şömine, merdiven, masa, sandalyeler…- tasarımı Abdurrahman Hancı ile Turgut Cansever’e aittir.
Aynı anlayışla mimarlar ana yatak odasında bölücü duvarda dolaplarla nişler oluşturmuş, yataklar bu nişlerin arasına alınmıştır. Bu yüzey ise düşey ahşap malzemeyle kaplanmış ve keskin yüzeylerden kaçınılarak köşeler eğrisel dönüşlerle yumuşatılmıştır. Geniş pencereleri kapatan perdeler ve portmantodaki desenler Bedri Rahmi Eyüboğlu eseridir.
Yapının sahibi olan Rıfat Yalman’ın 1950’li yılların başındaki adresinin, Sedad Hakkı Eldem’in tasarımı olan Ceylan Apartmanı olması (harika ayrıntı), Yalman’ın modern mimarlığa karşı duyarlılığını ve bu evin özel tasarımının, ancak işveren tarafından talep edilmesiyle sunulabildiğini göstermektedir.”
KİREMİT KIRMIZISININ NEDENİ
Rıfat Bey’in bir Sedad Hakkı Eldem tasarımında oturmasının yanı sıra kendisi gazeteci Ahmet Emin Yalman’ın kardeşi. Babadan bakarak aileye bakıldığında yeni dünyaya, gelişmelere açık insanlar olduklarını düşünebiliriz.
Yine Mamalı’nın metninden Mehmet Rıfat Yalman’ın 1976’daki ölümünün ardından yapının mülkiyeti oğlu Osman Nur Yalman’a geçtiğini okuyoruz. Nur Bey’in Uzakdoğu seyahatleri de sanırım, evin bahçe kolonlarının Uzakdoğu tapınaklarında görülen kiremit kırmızısı rengini de belirlemiş (Bayılıyorum böyle bilgilere).
HAKKO-EYÜBOĞLU DOSTLUĞU
Docomomo metninde geçen ‘gesamtkunstwerk’, Richard Wagner’in bütünlüklü sanat eserlerini anlatmak için kullandığı bir terim. Mamalı’nın bu yapıyla ilgili metninde geçirmesi de çok anlaşılır. Şömineden mobilyalara her şeyi taşarlayan Hancı ile Tansever, perde ve portmantodaki desenlerin sahibi Bedri Rahmi Eyüboğlu ile Vitali Hakko arasında derin bir dostluğun başlamasına da neden olmuş. Umut Şumnu, Vitali Hakko’nun hatıralarında bunun ayrıntılı anlatıldığını söylüyor.
Eve girdiğimizde bir dergi ya da film çekiminin setine gelmişiz hissi veren korunmuşluk, perdeler konusunda da bizi şaşırttı.
Kerim Yalman, perdelerin seneler içinde çürüdüğünü, katlandıkları yerde kılıçla kesilmişcesine parçalandıklarını ama Cem Hakko’dan rica ettiklerini Vakko’nun orijinaline sadık kalarak yaptığını anlattı. Şimdi mobilyalar nispeten daha sade renklerde eskiden onlar da renkliymiş.
DEĞİŞİKLİK SADECE
Docomomo, Taybuğa Aybars Mamalı metni de şöyle diyor: “Belediyeye sunulan ve Arkitekt Dergisi’nde yayınlanan projeden farklı olarak Yahya Kemal Beyatlı Sokağı’na açılan kapı sonradan eklenmiş olmalıdır. Bunun haricinde bilinen tek değişiklik, 1980’li yıllarda mobilyaların döşemelerinin değiştirilmesidir. Yapısal detaylar, iç mekan detayları ve mobilyalar özgün haliyle muhafaza edilmektedir.”
EVİN BAHÇEYLE İLİŞKİSİ
Burada -hazır öğrenmiş ya da bulabilmişken- maddi bilgileri, hikayeleri aktarmaya çalışsam da. Çok basit haliyle. Merdivenler! O merdiven ayrıntıları her şeyiyle, tasarımdan pek bir şey anlamayan biri için bile muhtemelen çok güzel. Salon katındaki tuvaletin tuvalet pencereleri şahane. Mutfağın, banyonun, Eyüboğlu tasarımı portmantonun, hele de yatak odalarının bir dönemi yansıtan eşyalarıyla korunması çok etkileyici. Pencelerin kapanma sistemine bile hayranlıkla bakıyor insan. Salonun bahçeyle, ağaçlarla ilişkisi insanın içine işliyor.
Eminim zordur, masraflıdır. Ama Yalman Ailesi böyle bir kıymete sahip olmanın hakkını verebilmiş. Özellikle yazın, ara ara bir yaşam alanı olarak da kullanıyorlar.
‘ŞARK VE GAR CİHETİNDE’
Yazıyı 1952 yılında Arkitekt’te yayımlanan metinle bitireceğim.
“Eski bir evin bodrum katı kullanılarak tertip edilmiş bulunan bu küçük yaz evinde, hayatın bahçede geçeceği düşünülerek bahçe ile oturma odası, birbirine sıkı bir şekilde bağlanmıştır. Arazide mevcut seviye farkları dolayısıyla 1’inci kata yerleştirilen oturma odası bütün hayatın içinde geçtiği bir sofa olarak tanzim edilmiş ve eve kıymetini veren güzel fıstık ağacına ve karşıdaki yeşil sırta geniş sürme kapılarla açılmıştır.
Bu odanın bilhassa şark ve garp cihetinde güneşe maruz pencere satıhları ahşap kafeslerle korunmuş ve bu kafesler arasından sızan ışıklarla bol renkli perdeler üzerine zengin bir renk kompozisyonu elde edilmiştir. Bina birinci katta bir misafir odası ve bir ofis, üst katta ise üç yatak odası bir sofa, banyo ve W.C. dan müteşekkildir. Binada duvarlar yığma, tuğla döşemeler betonarme, döşeme kaplamaları kauçuktur. Ön sürme kapılar ahşap ve demir kombine edilerek yapılmıştır. Binanın dekorasyonunda kullanılan perdeler ressam B. Rahmi Eyüboğlu, mobilyalar mimarlar tarafından hazırlanmıştır.” (Cilt: 1952 Sayı: 1952-05-08 (249-250-251-252) Sayfa: 107-109)
2 Yorumlar
Didem Avincan
Tarih: 00:49h, 29 AğustosO kadar güzel ki, yapının birebir tecrübe edilmesinin ve onun üzerine yazıya dökülmesinin etkisiyle okuması da ayrı güzel oldu, herkesin emeklerine sağlık.
Her yapı türünün kendi içinde bir dinamiği var elbette ama sizce de konut çok özel değil mi? Bugün son teknoloji dairelerimizde bulamadığımız, burada ise sevimli bir örneğini gördüğümüz; doğal havalandırması olan, aynı zamanda mahremiyeti de sağlanmış wc/banyoya ait fotoğraf bile tek başına yeterli. Kaldı ki, yaşayanların tecrübe edeceği nice incelikle düşünülmüş daha birçok açık-yarı açık ve kapalı mekan var…Fotoğraflar da efsane, hem belge niteliğinde hem de sanki anlık hissedileni de yansıtıyor.
İçeride ilk dikkatimi çeken perdelerdeki desenlerdi, nedense -belki formlarıyla- Matisse’in Cut-Out desenleri geldi hemen aklıma… Sonradan metni okuyunca Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun çalışmaları olduğunu öğrenmiş oldum, hiç bilmiyordum, acaba iki sanatçının işlerinde bir ilişki var mıdır, uzmanlar mutlaka bilir, bana da ilk fırsatta bakmak için yeni bir merak konusu oldu. Tekrar teşekkürler:)
Nilay Örnek
Tarih: 20:49h, 31 AğustosDoğru di mi! ne kadar Matisse gibi de