Tuncel Kurtiz’in Arnavutköy’deki ‘o’ evi

Sanatçı Tuncel Kurtiz’in 44 yıl arayla bir çatıda çektirdiği, İstanbul-Arnavutköy’deki büyük değişimi gösteren iki fotoğrafı belki siz de internette görmüşsünüzdür.

Benim #tarih dergisinde en sevdiğim köşe idi ‘Dün & Bugün’; yıllar öncesinden genellikle ünlü birinin bir fotoğrafı bulunur, sonra o kişi orada anılarını anlatır ve fotoğraflanır. Şahane iş! Kitap olsa alırım. Neyse…

Rahmetli Tuncel Bey’in fotoğrafı da o seriden…

“1966’nın Mart ayı. Dönemin popüler dergisi Ses, tiyatrocu Tuncel Kurtiz’le Arnavutköy’de bir röportaj yapacak. Yazı işleri müdürü Çetin Emeç, fotomuhabir Erol Dernek’ten her zamankinden farklı fotoğraflar bekliyor. Dernek, ‘Mart Kedisi’ başlığını attığı haberi için Kurtiz’i baba yadigarı evinin çatısına çıkartıyor ve deklanşöre basıyor.”

44 YILDA EN AZ 44 FARK

44 yıl sonra, 2010 yılında, o dönemki NTV Tarih Dergisi’nden Ayşegül Parlayan, Kurtiz’i, yıllardır yaşamadığı o eve götürüyor, Mehmet Ömür de aynı yerde fotoğrafını çekiyor.

Dergi yazısından anlıyoruz ki çatıya çıkarken Kurtiz, duraksamadan Ahmet Haşim’in mısralarını söylüyor: “Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden…”

Eski fotoğrafın çekildiği çatıdan bakıldığında ilk fark edilen değişiklikler kazıklı yol ve Boğaziçi Köprüsü, eski ahşap bir yapı gitmiş, Ankara ve benim nedendir bilmiyorum pek sevdiğim Uğur Apartmanı gelmiş. 

ARNAVUTKÖY’E DAİR BİR FİLM YAPMAK İSTİYORMUŞ

Gözün görmediklerini Kurtiz anlatıyor dergiye: “Bulgar muhallebici Tripo buluşma mekanıydı. Kara Miço’nun karısının yaptığı midye tavanın lezzeti hâlâ aklımda. Yukarıda Neşe Taverna’da içerdik. Sonra futbol oynar, tekrar içmeye sahile inip Toros’un meyhanesine giderdik. Vapurların üstünden denize atladığımız için kovarlardı bizi. Değişik değişik bikinileriyle sahile gelen Lâle Belkıs’la Sevim Tuna’ya bakmaya bayılırdık. Arnavutköy’ün çileğini bile koruyamadık. İstanbul’u bu hale getirenler utansın!”

Başka bir haber buluyorum, Anna Turay yapmış; Kurtiz o dönem 50 yaşında ve habere göre en büyük dü­şü bir Arnavutköy filmi yap­mak. “Ulus’tan Arnavutköy’ün üzerine çöken o çirkin betonlaş­manın, Bakkal Vangelidis’in, Ma­dam Zozo’nun, Balıkçı Toros’un, Meyhaneci Kara Miço’nun, Mar­mara’nın güzelim balıklarının öy­küsünü anlatmak istiyor”muş o dönemde…

ŞİMDİ ARNAVUTKÖY BALIKÇISI

Ben tabii böyle şeyleri gördüğüm anda “O ev hangisi, nerede, mimarı kim, şimdi orada neler oluyor?”u merak ediyorum…

Bana tam da Arnavutköy Balıkçısı‘nın olduğu bina gibi geldi. Özellikle de Tuncel Bey’in saz çaldığı fotoğrafa bakarken bunu düşündüm… Ama Kurtiz’in akrobatik bir fotoğrafı var, orada arkada görünen köşkün balkonu bugün farklı sanki, emin olamıyorum. 

Sinan Hamamsarılar anlar böyle konum işlerinden, o “Kesin Arnavutköy Balıkçısı” diyor. Tam da o gün buluştuğum Figen Özdenak da merak etmiş, önce Tuncel Bey’in eşi Menend Hanım’ı arıyor, emin oluyoruz ki evet orası; o bina.

Yanından o binaların çatısı düzmüş gibi ama belli bir mesafeden baktım ben, orası.

ERGİN SANDER: HEPİMİZİN O EVDE ANISI VAR

Sonra Figen Hanım bana, şair Ergin Sander’in telefonunu verdi. Ergin Bey, “O bina Rum Vakfı’nındı (Arnavutköy Aya Strati Taksiarhi Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı var orada). Tuncel’in babası -Hamdi Valâ Kurtiz- düzgün bir insan olduğu ve bürokrat için onun gibi birinin yaşamasını istediler. O eve gitmeyenimiz yoktur. Yılmaz Güney’in de orada kalmışlığı vardır, Aydın Engin’in de…” dedi. Ve asıl bilgiyi vakıftan alabiliceğimi söyledi.

AYDIN, TUNCEL VE ERGİN DOSTLUĞU

Ben Ergin Bey’i şair ve bir dönem yayıncı diye hatırlıyorum. Biraz bakınca Evin İlyasoğlu’nun abisi ve Tuncel Kurtiz’in kız kardeşi Sezgin Hanım’ın eşi olduğunu da anladım. 

Sonra bir de Aydın Engin’in Tuncel Kurtiz’in ardından yazdığı bir yazıyı okudum“Anılar denizinde kulaç atmak tehlikelidir“ dedim değil mi? O öldü, ben yaşıyorum… İçim acıyor…” diye biten:( 

Ve bana Aydın Abi’nin ölümünün ardından fena gelen satırlar… Aydın Abi, Ergin Sander ve Tuncel Kurtiz’le, Arnavuktöy’de Balıkçı Ali’nin sandalını ödünç aldıkları, Kuzguncuk’ta Turgut Uyar dizileri okuyup gece birbirlerini suya batırarak yüzdükleri bir günü anlatıyor…

Ne anılar!

1913’TE 975 EV RUMLARIN

Peki bugün?

1900’lerin başında Arnavutköy bir Rum köyü gibi… Çelik Gülersoy’un 1985’te yazdığı bir yazıyı buldum, 1913’te Arnavutköy’de 5973 Rum yaşıyormuş, 975 evleri var. Müslüman Türklerin sayısı 493, evlerinin sayısı 168.

Binanın mimarı kim, ne zaman kim yaptırmış bulamadım. “Binanın üzerinde bir yazı var onu da çözemedim. Bilen yazarsa çok sevinirim” yazmıştım. Önce Kos’taki sevdiğimiz mekanlardan Barbouni’nin sahibi Christos Ediaroglou yazdı sözcüklerin anlamını.

Ardından da araştırmacı Aylin Kutun muhteşem bir katkı yaptı:

“Girit Resmo kökenli Osmanlı paşası Konstantinos Mousouros’un (Kostaki Musurus) Akıntıburnu’nun Rumca eski adı olan Mega Revma (Büyük Akıntı) cemaatine bağışladığı yapının restore edildiği yazıyor kitabede. 1894 depremi sonrası olması muhtemel, keza yeniden inşa edildiği bilinen Arnavutköy Taksiarhis Rum Ortodoks Kilisesi kitabesinde 1896-1899 tarihlerinde Muzuros Paşa tarafından yaptırıldığı ve naosun güneyinde paşaya ait bir aile kabristanı olduğu bilgisi de var.”

Harika bilgi değil mi?

SAADETTİN TANTAN’IN EVİ İMİŞ!

Peki şimdi? Arnavutköy Balıkçısı duruyor hâlâ.

Fark etmemiştim haberlerden buldum pandemide kapalı olduğu dönemde ağır bir yangın geçirmiş. Hürriyet ve Oda Tv haberlerinde -hangisi orijinal haber emin olamadım, Oda TV daha kapsamlı ama- şu ilginç satırlar yer alıyor:

Dün gece Beşiktaş Arnavutköy’de yangının çıktığı yer Arnavutköy Balıkçı’sı… Ünlü restoran, geçen Şubat ayında tutuklanan Yakup Süt ve kardeşlerine ait. Kullanılamaz hale gelen restoranın üst katında eski Bakan Saadettin Tantan ve kızı da oturuyordu. Restoran 3 aydır kapalıydı..

Dün gece yangının meydana geldiği restoranın üst katında 4 daire bulunuyor. Dumandan etkilenen dairelerden birinde, eski Bakan Saadettin Tantan ile kızı ve damadının da yaşadığı öğrenildi. Ancak dünkü yangın esnasında eski Bakan Tantan’ın evinde olmadığı öğrenildi.

Tantan’a kiralayan Ayi Strati Taksiarhi (Mikail-Cebrail) Rum Ortodoks Kilisesi’nin bir görevlisi yıllar önce Hürriyet’e yaptığı açıklamada şunları söylemişti:

“Vakfımızın eski Başkanı Yorgi Stuyanidis, vefat etmeden önce Tantan’a, ‘Sana burada mutlaka ev bulacağım’ diye söz vermiş. Başkan’ın ömrü, Tantan’a ev bulmaya vefa etmedi. Tedavi için gittiği Fransa’da, 9 Ekim 2000 tarihinde öldü. Ev bulamadı ama kendi evi Tantan’a nasip oldu. Tantan’ın tuttuğu ev, eski Başkan Yorgi Stuyanidis’in oturduğu evdi. Bir nevi bu eski Başkan’ın vasiyeti gibiydi. Yeni Vakıf Başkanı Yordan İsabaloğlu, bu vasiyeti yerine getirdi ve Tantan’a evi verdi. Kontrat imzalandı. Depozito alınmadı.”

RUM DIVARCI AİLESİ

Haber ilginç.

Bu arada Tarih Dergisi haberinde, binanın o dönemki sahibinin Rum kökenli Dıvarcı Ailesi olduğunu ve Tuncel Kurtiz’in buna sevindiğini yazmış. Hangi Dıvarcı Ailesi; bilememiş, bu yazının ilk metnine şunu yazmıştım: “Neşemore, geçmişteki adıyla Neşe Taverna 1969 yılında kurulmuş, 3 kuşak işletmiş, ailenin soyadı Dıvarcı… Taverna da Etiler, Sekbanlar Sokak’ta. Yakın yani. Belki bir dönem onlarındı da… Hiççç emin değilim ama onların olabilir” yazmıştım ki Ömür Kınay bana bir mesaj, bir Instagram paylaşımı göndermiş.

Neşe Taverna’nın sahipleri Dıvarcı Ailesi o gün çekime izin veren ev sahipleri. Tuncel Bey’i çok seviyorlar hatta çatıda katta onunla fotoğraf da çektiriyorlar. Demek ki o dönem onlarındı…

NEO KLASİK KARAKTERLİ YUNAN İZLERİ

Bu arada Saadettin Tantan’ın torunu Zeynep Hanım da şahane bir katkıda bulundu:

“Hürriyet’teki haberde adı geçen ve geçen ay rahmetli olan eski Vakıf Başkanı Yordan İsabaloğlu (üst kat komşumuzdu) daha önceden Orhan Türker’in ‘Mega Revma’dan Arnavutköy’e’ kitabını hediye etmişti. Kitapta Arnavutköy evlerine dair ilgi çeken kısımlar var. Paylaşıyorum:

‘Semtin büyük bölümü 1887 yangınında yandığı için bugün gördüklerimiz bu tarihten sonra yapılmış yapılardır. Bu evlerin tamamına yakını Rum evleri olmalarına rağmen, pek azı Atina ve Ege Adaları’nda tercih edilen neoklasik karakterli Yunan izlerini taşır. İstanbul Rumlarının büyük bir kısmı gibi Arnavutköylüler de Osmanlının son dönem ihtişamını yansıtan Eklektik, Orientalist, Ampir, Art Nouveau mimari üsluplarını büyük bir ustalıkla ahşapla bağdaştırmışlardır. Bir anlamda semtin refah düzeyini ve ince zevkini yansıtan bu evler ikişer üçer katlı, hemen hepsi denizi gören, çardaklar ve sarmaşıklarla kaplı, herbiri bir sanat şaheseri olan kapılar ve demir işçilikleri ile dikkatleri çeken yapılardır.

Üvez Sokak no. 3’de bulunan ve mimar G. Kovvas tarafından yapılmış olan 1921 tarihli 4 katlı kagir K.Stavridu Apartmanı, Arnavutköy’ün ilk apartmanlarından biri olarak dikkati çekerken; sahildeki Yalıboyu Caddesi ile Francalacı Sokak arasında kalan ve halen Mimi Taverna’nın bulunduğu yapı Yunan adalarında rastlanılan mimarinin ilginç bir örneği olarak ayaktadır.”

RENGİN KURTİZ ANLATIYOR…

Veeee katkılar bitmiyor; Instagram’da yazıldıkça buraya ekliyorum…

Tuncel Bey’in kız kardeşi Rengin Kurtiz, “Merhaba, bir vakit 1956-1967 arası harika duygular ile büyüdüğüm, yaşadığımız o muhteşem evde geçen ve bende derin izler, hikayeler bırakan anıları yazmalıyım size demek ki…” diyerek başlamış anlatmaya…

“1967’de annem babam ve ben Kadıköy’e göç edince Arnavutköy’den, ağabeyim bırakmadı evimizi…

Madam Zozo ve Mösyo Andon’u 2. katta oturan harika komşularımızı unutamam… Bana Paskalya zamanı mis gibi Paskalya yaparlardı ve bir üst kat bize getirirlerdi ve bana ‘Rengin! Şans parası bu tarafta sen bil, kimseye söyleme’ derdi göz kırparak annemlere… Ve hiç unutamadığım tonton bakkal amca Mösyö Vangel, babamın ağabeyimin berberi Mösyö Niko… Çatı katı ağabeyimin idi hemen içinden ablam Sezgin’in minik odasına da girilirdi… Çok eskilerde o koskocaman evde bir aile otururmuş yardımcıları ile … Çünkü en alt girişte denize açılan bölümde kocaman bir mutfak vardı ve banyo odun ile yanan ve WC ve iki de geniş oda sanırım yardımcılar için… Sonra iç düzen değişmiş idi.. 2 kat ve bizim 3 kata ufak mutfak banyo minik yapılmış zaten minik wc vesaire… Fakat annemlerin Amerika’dan getirdikleri çamaşır makinesi yukarı çıkamadığı için aşağıdaydı, o kocaman mutfakta… Üç kat inip çıkılırdı ablam ve ben yardım ederdik yukarı taşımalarda.. Ne günlerdi, unutulur mu hiç. Şilepler ve tramvay geçerken rezonans olurdu camlar titrerdi :)) Son vapur gelirken ve de mehtap varsa bazen babamla sandalla açılmak, denize girmek, ağabeyim e Küçüksu’ya sandalla geçmek tabii ki gündüz, akıntı ile mücadelemiz… Yine ağabeyim ile Emirhan Çınaraltı kahvaltılarımız beni ilk dansa götürmesi… Çoğu sanatçıyla, çoğu babamın bürokrat arkadaşları ile de yine o evde tanışmam…”

 

Sonuçta… Güzelim Arnavutköy için de “Nereden nereye…” diyeyim! 

BU YAZIYI PAYLAŞIN:

WhatsApp
Email
Twitter
LinkedIn
Telegram
Facebook

YORUMLAR

8 Yorumlar
  • Pelin
    Tarih: 23:13h, 24 Nisan Cevapla

    Ellerinize emeğinize sağlık

    • Nilay Örnek
      Tarih: 10:27h, 25 Nisan Cevapla

      teşekkürler:)

  • Mustafa Demircioğlu
    Tarih: 10:37h, 25 Nisan Cevapla

    Merhaba,

    Yazı bir editörden geçseymiş keşke, çok sayıda imla hatası var, okuması zor bir metin olmuş.
    Elden geçse keyifle okunur olurmuş.

    Selamlar

    • Nilay Örnek
      Tarih: 16:48h, 25 Nisan Cevapla

      Yazı insanların katkılarıyla çoğaldığından eklemeler, bazen metni ilk halinden uzaklaştırıp daha “katur kutur” olmasına yol açıyor ancak “okunması zor” denilecek kadar mı bilemedim, sizin nelere alışık olduğunuzu da bilemedim. Ben araştırıyor, buluyor, yazıyorum, ekstra bir editör imkanım mümkün değil. Amacım edebiyat parçası bırakmak da değil. Koca site, işim başka, bence emek verilmiş bir şey yapıyorum ve “ilk” yorum bunu anlamaktan çok negatif olunca ben de savunmacı davranabiliyorum. Hoşuma gitmiyor, “Türkiye gibi” diyor geçiyorum:) Sonra da “böyle yapmamalıyım” deyip iletişim kurmaya çalışıyorum. Düzeltilebilecek hatalarımızı söyleyin, yazın düzeltirim ama tekrar edeyim keyifsizliğinizi ne değiştirir bilemiyorum. Okunmayacak kadar bir metin göremiyorum ki, biraz okur yazar sayılırım. (Hiçbir şey bilememişim:)

  • İnanç Ali Özdemir
    Tarih: 11:48h, 26 Nisan Cevapla

    Doğma büyüme bir İstanbul’lu olarak sitede ki tüm yazıları okuyorum. Ki bahsi geçen yapılardan hemen hiç biriyle organik bir bağım olmamasına rağmen. Genel olarak tüm yazılarda görebildiğim; çok eskiden kaybedilmiş bir eşyanın yeniden bulununca yaşanan buruk sevinci var gibi. Ben bazı anlatım bozukluklarını biraz buna bağlıyorum. Ama yazıya dökülebilse kitaplara sığamayacak kadar anılarla dolu mekanları 3-5 paragrafla anlatabilmek zaten başlı başına bir meziyet. Onun için yazılarda emeği geçen herkesi çok iyi anlıyor ve onlara teşekkürlerimi sunuyorum. İyi ki böyle bir oluşum var ve iyi ki hala değer bilen güzel insanlar bu erişilmesi güç bilgileri bizimle paylaşıyorlar.

    • Nilay Örnek
      Tarih: 12:05h, 26 Nisan Cevapla

      Teşekkür ederim. Anlatım bozukluğu gördüğü anda siz ya da başkası bana yazarsa ne mutlu olurum, düzeltmek isterim. Bir yazı için onlarca kaynağa pek çok ayrı gün vakit buldukça bakıyorsunuz, konuşuyor, soruyorsunuz… Sonra ben asıl Instagram için yazıyorum. oraya uzun metinler sığmadığından 1800 vuruş, artı yorum bölümüne tek bir şey, sonra ikinci paylaşım derken bir yazıyı 3, 4, 5’e bölüp orada yayınlayabiliyorum çok bilgi varsa. Alıntılar varsa o dili değiştiriyor, hele ki katkıları herkesin farklı dildeki yorumunu eklemek daha da değiştiriyor. “Katır kutur” olabilir dediğim o. Bariz imla hatası dışında insanların yorumlarını eklesem de diliyle oynamak ayıp olur diye düşünüyorum. Bu metinler öyle oluşuyor. Ama ben de sizin gibi görüyorum; gitmekte olanın bari hafızasını kuralım, kaydını tutalım istiyorum. Çok teşekkürler.

  • Terspabuclar
    Tarih: 15:41h, 09 Mayıs Cevapla

    sevgili Nilay yapılan ve ileride yapılacak negatif yorumlar bir gün bu hevesini kıracak gibi olursa unutma emi yazdıkların çabaların için hayran olan insanlarında var olduğunu.Çok kıymetlisin der sarılırım.Bizim ülkede severiz biz meyve veren ağacı taşlamayı keşke olmasa ama böyle

    • Nilay Örnek
      Tarih: 22:22h, 09 Mayıs Cevapla

      Yaaaa… Bu yaptığım her işte oluyor:( Sanırım çok insana oluyordur zaten. Çok çok çok teşekkür ederim. Ne mutlu bana böyle bir şey okudum:)

Bir yorum yazın

DİĞERLERİ

Kurtuluş

Şahin ve Ülkü Apartmanları

Mimar Apostol Mavrodoğlu‘nun binalarından devam edelim… Rum asıllı mimarın şansı, mimarı olduğu binalara ismini yazması (Apostol Mavpodoglou ya da Mavrodoğlu / Fransızca, eski Türkçe hep yazmış) olmuş.  Şansı mı kaderi mi bilmem, imzası olan binaların çoğunun adı değişmiş. Burada anlattığım Uğur (Teodoridis) ya da Hamit

Devamı »
Nişantaşı

Bayer Apartmanı

Hem kapısı (o tokmaklar, o yazı… Nedir?!), hem girişi, hem içiyle görkemli bir bina Bayer.  Mimarı, burada Konak Sineması, Divan Oteli gibi vesilelerle adını geçirdiğim Rükneddin Güney; hatta girişteki sütunda da ismi kazılı. YERİNDE NİŞANTAŞI SARAYI VARMIŞ Bayer ve çevresindeki birkaç apartmanın yerinde eskiden Sultan

Devamı »
Taksim

Naum Paşa Konağı

Konuk yazarım doktor-oyuncu-yönetmen ve yazar Ercan Kesal. Önce o anlatsın, sonra ben ekleyeceğim… “Metin Erksan’la mutad Beyoğlu merkezli gezilerimizin birindeydik. İstiklal Caddesi’ni boydan boya yürüyüp Haşet Kitabevi’ne kadar gittik. Bir süre etrafına bakındıktan sonra hemen sağ taraftaki eski ama görkemli hanı göstererek konuştu: ‘Bak burası Narmanlı.

Devamı »
Saraylar

Babadağlılar Çarşısı

Bahar Bayhan’ın Arkitera için Cengiz Bektaş ile yaptığı söyleşiden alıntıyla başlayalım: “Hisarönü’nde bir kadın biz alanda çay içerken geldi, ‘Sen ne iş yapıyon?’ dedi.  Önce ‘Mimarım’ dedim, sonra utandım söylediğimden ‘Yapıcıyım’ dedim. ‘Sen Dengizli’de Babadağlılar Çarşısı’na git de mimarlık neymiş öğren’ dedi. Bundan çok hoşlanıyorum.

Devamı »
Cihangir

Konur Apartmanı

Bir yazarın “Şu kitapları ben o apartmanda yazdım” demesi benim için tarihe not… Cihangir’den yeni bir apartman; ne şanslıyız ki, konuk yazarım Şebnem İşigüzel anlatıyor onu da… Buyrunuz Konur Apartmanı (Şebnem, Konur Apartman diyor, hoşuma gidiyor) KİREMİTLERİ MARSİLYA’DAN “Güneşli Sokak. Biz bu apartmanın dört numaralı

Devamı »
Beşiktaş

Hekim İsmail Paşa Konağı

Vedat Tek Evi’ne gelmeden bakacağımız ikinci bina Hekim İsmail Paşa Konağı. Mimar Vedat Tek’in annesi malum, besteci, şair ve yazar Leyla Saz (Kendisine hayran olduğum için metnin sonuna onunla ilgili birkaç yayın ve yazının linkini ekleyeceğim). Üzerine film yapılası bu şahsın babası hekim İsmail Paşa’nın

Devamı »
Fındıklı

Yağmalanan eski Akbank Genel Müdürlük Binası’nın son hali

KASIM 2023: Binanın son haline dair bir güncellemeyi buradan okuyabilirsiniz. Her kıymetli yer için “Müze olsaydı”, “… bilmem ne ailesi oraya baksaydı” söylemlerini ben pek sevmiyorum. Şahsi fikrim, yıllar içinde yavaş yavaş oturdu, bu fikri iyi de savunurum! O tür söylemler, acıyla söylenmesinin yanı sıra

Devamı »
Büyükada'nın Yaşlanmayan Modernleri
Hasan Çalışlar Arşivi

Çok sevdiğim mimar Hasan Çalışlar’ın, Instagram’da oluşturduğu ve “Büyükada’nın Yaşlanmayan Modernleri” adını verdiği arşivine, bundan sonra sitenin bu bölümünden ulaşabileceksiniz.