Çankaya (Sebuhyan) Apartmanı

Yapım Yılı: 1920’ler

İstanbul Şişli’deki Çankaya Apartmanı, önünden geçen ve hakkında hiçbir şey bilmeyen birine bile “Bu bina önemli olmalı”, “Bu binada kesin tanınmış birileri oturmuştur” dedirtir.

Öyledir de. Bina özellikle başta Vehbi Koç olmak üzere Koç Ailesi fertleriyle bilinir; Mustafa Koç’un, 1960 yılında bu apartmanda doğduğu yazılır.

-Ortaya çıkarması benim için bayağı meşakkatli olsa da- çok daha fazlası var tabii.

Yazar Mehmet Rauf’dan şair, roman ve tiyatro oyunları yazarı İzzet Melih Devrim ile Şakir Paşa Ailesi üyelerinden Fahrünnisa (Zeid değil o zamanlar) Hanım’a kadar pek çok kıymetli kişiye ev sahipliği yapmış bir bina Çankaya.

Fahrünnisa Zeid’in burada yaşamışlığı hiç yazılmıyor ama anlatacağım…

YAPTIRAN SEBUHYAN AİLESİ

Bina ile ilgili pek çok internet metninde, binanın ‘arşivlere göre’ Ermeni cemaatinden Yerganyan Ailesi tarafından yaptırıldığı, hatta eski isminin Yerganyan Apartmanı olduğu bile yazılıyor ki, hangi arşivlermiş bilemedim. Benim araştırmalarım bu bilgiyi doğrulamıyor hatta yalanlıyor.

Binanın eski adı Sebuhyan Apartmanı.

Sebuhyan Ailesi de Ermeni. Binanın adını bilmediğimiz mimarı da muhtemelen Ermeni Cemaati’nden.

Binanın yapım tarihi tam belli değil. Ama 1925 tarihli Pervititch Şişli haritasında mevcut. Fahrünnisa Hanım ile İzzet Melih Devrim’in, 1923 yılında ikinci çocukları -ressam- Nejat Devrim’in doğumunun ardından oturduklarını biliyorum. Demek ki 20’lerin hemen başı olma ihtimali yüksek. Ticaret yıllıklarında 1922 yılında kaydı yok (Didem Avincan belirtmiş). 1923 sonu ya da 1924 bile olabilir.

FAHRÜNNİSA BİR ODAYA ATÖLYESİNİ KURDU

İzzet Melih Devrim Paris’te hukuk eğitimi almış, çekici ve yetenekli bir beyfendi ancak bir eş olarak biraz ‘yıpratıcı’. 1919 yılında 18 yaşındayken onunla evlenen Fahrünnisa Hanım’ı da sık sık aldatıyor, üstelik bir ilişkisi de eşinin kardeşi Aliye (Berger) ile.

Hatta öyle ki, Fahrünnisa Hanım ikinci çocuğu Nejat Melih Devrim’i kucağına aldığında hastaneye kardeşi Aliye ile eşi İzzet’in birlikte ziyarete gelip birlikte çıkmalarıyla ağlama krizlerine giriyor.

Sonradan Şakir Paşa Ailesi’nin hayatını kaleme alan Fahrünnisa Hanım’ın kızı Şirin Devrim, o dönemde apartmanla bağlantıyı şöyle anlatıyor: “(…) yeni bebeğiyle avunmaya çalıştı. İzzet ona zamanın en güzel apartmanlarından biri olan Şişli’deki Sebuhyan Apartmanı’nda bir daire tutmuştu. Adını Ermeni sahibinden alan bu apartmanın yerleri parke, antresi, mutfağı ve banyosu mermer döşeliydi. Üstelik henüz çoğu yerde bulunmayan kaloriferi ve kuş kafesi gibi de bir asansörü vardi.

Nissa geniş odalardan birini atölye yaptı, oraya şövalesini kurdu. Sosyal ve aile sorumluluklarından fırsat buldukça resim yapmaya başladı. O sıralar kendi portresini yapmıştı. Günün modasına göre kesilmiş kısa saçları, beyaz teni ve koyu kırmızı dudaklarıyla bu portre yıllarca evlerimizin duvarlarını süsledi. Sonra nasıl oldu bilmiyorum, öteki birkaç resmi gibi bir süre sonra ortadan kayboldu. Daha sonra, kaybolan bu resimler, İstanbul, Londra ve Paris müzayedelerinde görüleceklerdi.”

Muhtemelen tarif ve yapılış yılına dayanarak Fahrünnisa Zeid’in hangi otoportresini Sebuhyan Apartmanı’nda yapıldığını bile bulabiliriz!

ART NOUVEAU VE BAROK

Halaskargazi Caddesi (eski Şişli Caddesi) ile Küçükbahçe Sokak (eski Bahçe Sokak) kesişimindeki Sebuhyan Apartmanı, Şişli’nin ilk apartmanlarından biri olmasının yanı sıra görkemi, art nouveau – barok öğeleri ve dönem için lüksüyle de dikkat çektiğinden bir anıt gibi, adres verilirken de önemli bir belirteç.

1930’ların gazetelerinde bölgedeki adresler bu binanın önü, arkası, sağı, solu olarak tarif ediliyor.

Eski gazetelerde binanın ikinci katında 4 numarada hafta içi her gün saat 3’ten 8’e sağlık hizmeti veren ‘Etfal Doktoru’ Ahmet Rasim’in ilanları mevcut.

Ben metni yayınladıktan sonra destek çıkan Didem Avincan da bir kupür bulmuş; Hacıbekirzade Muhiddin Bey’in validesi Reşkimelek Hanımefendi de binanın kiracılarındanmış. 2 numaralı daire.

İSMİ 1933 YA DA 34’TE ÇANKAYA OLUYOR

1930 yılı başlarında gazetelerde bina, Vahram Sebuhyan ve borcu nedeniyle anılıyor. Gazetelerde Beyoğlu’nda manifaturacılık (kumaş toptancılığı, tekstil işi diyeyim) yapan Vahram Bey’in apartmanının 3’te 1 hissesinin açık artırma ile satılacağı haberleri var. O zamanlar bina orijinal haliyle; 5 katlı.

-Gazetelerden iz sürünce- apartmanın Sebuhyan (Pervititch’te Sebouhian Appartements) olan adının Çankaya olması da 1933-34 yıllarında gerçekleştiğini düşünüyorum.

1934 yılı Mayıs ayında binanın 8 numaralı dairesinde yapılacak bir müzayedenin duyurusu yapılırken Çankaya Apartmanı’nın yanına (sabık -eski, önceki- Sebuhyan) notu düşülmüş. Bu arada ilanda müzayede sahibinin ‘maruf’ biri, eşyalarının da ‘müzeyyen’ olduğu belirtiliyor.

Demek ki binanın ilk satışı ya da devri sırasında ya da o dönemlerde ismi değişiyor.

SEBUHYANLAR

Peki kim bu Sebuhyan’lar?

1875 yılında kurdukları bir şirket var, Çakmakçılar Sebouhian (Sebuhyan) Han’da. Osmanlıca, Ermenice ve Fransızca yazılı bir müzayede belgesinden Manchester ve İstanbul’da hizmet verdiklerini anlıyoruz. Antetli belgede Sebuhyan Han’ın da şahane bir çizimi var. Bir Bianet haberinde bu hanın mimarının Hovsep Aznavur (Mısır Apartmanı, Demir Kilise gibi ikonik binaların mimarı) olduğu yazılıyor ama buna dayanak bulanadım. Bulsam, apartmanın mimarlığını bile, yurtdışında eğitim alıp 1879’da İstanbul’a dönen Hovsep Aznavur’a bağlayan bir kaynak bulmaya çalışırdım açıkçası. Olmadı:)

Neyse… Gazete metinleri ve dava haberlerinde binanın sahibi olarak Vahram Sebuhyan görünse de asıl varlıklı olan baba Karnik Sebuhyan. Ancak Karnik Bey’in adı “Sebuhyan Efendi” mahlasıyla, olaylar 1923’ün başlarında gerçekleşse de “Cumhuriyet’in ilk rüşvet davası” olarak anılan dava doslarında geçiyor.

Ermeni ve Rum vatandaşların Türk kimliğiyle yurtdışına çıkıp girmesi gerektiğiyle ilgili bir durumda, başka bir pasaportla eşiyle 1922 yılında Marsilya’ya gidip bir sene sonra dönen Sebuhyan’ın (ve birkaç kişinin) rüşvetle bunu başardığı yolunda tahkikatlar yapılıyor, haberler çıkıyor; uzun süre dava devam ediyor. Oğlu Vahram’ın elindekileri satmaya başlaması ise 1930’larda… Bu olayı anlatan uzun bir araştırma ve TBMM metininde “Sebuhyan’ın sahip olduğu bir apartmana tasfiye komisyonunca el konulmuş, hatta içindeki emval-i menkule müzayede ile satılmıştı. Sebuhyan hakkında tasfiye komisyonunca yapılmış olan işlem de devam etmekteydi” deniliyor.

NEDEN VARLIK VERGİSİ Mİ?

Ben bu metinleri Instagram’dan paylaştığımda pek çok kişi bana “Varlık Vergisi ve azınlıklar” konulu metinler yazdı.

İnsanların beni Varlık Vergisi’nden ‘haberdar etmeleri’ iyi niyetli olsa da, bilmediğimi düşünmeleri de e biraz kırıcı:) İlmek ilmek dokuduğum şu sitede “Bir Dönemin Azınlık Binaları” isimli bir sekme var ki, genellikle bu tür azınlıkların yaşadığı, yaptırdığı binaları değil de Varlık Vergisi gibi nedenlerle el değiştiren binaları işaret eder.

Dikkat edilirse de Sebuhyan binasının elden çıkması 1930’lar. Varlık Vergisi ise 1942 sonrası.

Burada olan bitenlerle (yukarda linklerini bıraktığım davalar) ilgili bir kitap da var. Ben okumadım. Ancak yazının sonuna bu konuda toparlayıcı bir yorum ile Sebuhyan Ailesi’nin yazdıklarımı görmüş torununun yazdıklarını ekledim. Maxime Karnik Sebuhyan, Fransızca yazdığı yorumlarda ailesinin çok zengin olduğunu ama bir bir gitmek zorunda bırakıldıklarını, yurtdışında işler yapsalar da asla eski zenginliklerine kavuşamadıklarını özetlemiş. Ama Instagram çevirisi de olsa yazının sonuna bıraktım, okuyunuz…

MUSTAFA ARİF KENBER VE BOTANİK MERAKLISI OĞLU

Binanın Sebuhyan Ailesi’nden sonraki sahipleri Mustafa Arif Bey ile ailesi. Mustafa Arif Kenber’i araştırırken Kenber soyadını sonradan ailesinin aldığını öğreniyorum. Ben eski gazetelerdeki yazılarından Lütfi Arif Kenber’i biliyorum; 1930’lı yıllarda gazetelerde bahçecilik, park düzenlemesi üzerine yazı yazan pek insan yok çünkü! O da aileden biri. (“Kenber”in anlamını merak ettim. Bir papatya türü! Arctotis, Kenber çiçeği. Soyadını Lütfi Bey’in seçtiğini düşünmüştüm ama Büke Uras yardımıyla aileden teyit ettik ki, Mustafa Arif Bey bu soyadını seçiyor, Lütfi Bey sonra papatya türüne bu ismin verilmesine ön ayak oluyor.)

MÜBADELEDE BİR KARŞILIK

Ailenin bina ile ilişkisini de Şişli Belediyesi için bir Osmanbey kitabı hazırlayan Mutlu Tönbekici’nin araştırmasından buluyorum. Şunları yazmış Mutlu:

“Belgeye dayalı bilgiye ‘Bir Defterin Işığında – Selanikli Mustafa Arif Efendi (1852-1941) ve Ailesi’ kitabında rastlıyorum. (Libra Yayınları, 2018) 

Selanikli Mustafa Arif Efendi, mübadele ile 1925 yılında Yunanistan’dan İstanbul’a göç eden bir avukat. 1867-1933 yılları arasında Osmanlı Türkçesiyle tuttuğu notlar, torunu Bilgi Arif Kender ve Dilek Akyalçın Kaya’nın ortak çalışmasıyla kitaba dönüştürülmüş. Kitaptan edindiğimiz bilgiye göre, Mustafa Arif Efendi, Selanik bölgesinde son derece varlıklı bir kişi. Yunanistan’da bıraktığı, şimdiki parayla 66 milyon dolara karşılık gelen mallarına karşılık Türkiye’den birçok mülk devlet tarafından kendisine veriliyor. İşte o ‘verilen’ mülklerden biri de Çankaya Apartmanı (ki o zamanki ismi halen Sebuhyan idi). Yani Mustafa Arif Efendi binayı satın almıyor. Mübadele nedeniyle kendisine veriliyor. Binada 1925’ten itibaren Selanikli Kenber (Mustafa Arif Bey’in ailesinin sonradan edindiği soyad) ve Gürcü Yahudisi Çikvaşvili aileleri yaşıyor. Kenberler bugün Paris’te, Çikvaşvili torunları ise Amerika, İsrail ve İstanbul arasında. Apartmanın ismi Kenberler zamanında değişiyor. Devlet, el koymadan önce kendi mi Çankaya yaptı, Kender Ailesi mi böyle uygun gördü, bilmiyoruz. Ancak Mustafa Arif Efendi 26 Haziran 1941 yılında ölünce vefat ilanı şöyle çıkıyor: ‘Selanik eşrafından Bay Mustafa Arif Kenber irtihal etmiştir. Cenaze bugün 12 buçukta Şişli’de Çankaya Apartmanı’ndan kaldırılarak…’

KOÇ AİLESİ’NİN YERLEŞMESİ

Bölgede Çankaya Apartmanı’nın bahsi geçince Koç ailesi ve Vehbi Koç mutlaka anılıyor. Ancak ara sıra yararlandığım -online- Vehbi Koç Vakfı Ansiklopedisi‘nde Çankaya Apartmanı’na dair tek satır dahi yok. Pek çok yapıdan, binadan bahsedilirken onun anılmaması, bugün aile tarafından ikametgâh olarak kullanılmamasına rağmen yapının daha özel, ‘ev’ olarak görülmesi mi, bilemedim. Belki de bağlamı yoktur….

Semahat Arsel’in ‘Kuşaktan Kuşağa’ (YKY) adlı kitabı ise -satır aralarında- bize Çankaya Apartmanı’nda Koç Ailesi’nin yaşamına dair daha fazla bilgi sunuyor. Semahat Hanım’ın anlatımına göre -bir özetle- Koç Ailesi için Ankara’dan İstanbul’a gelmek bir vakitten sonra elzem oluyor. Vehbi Koç’un otomotiv isleri gelişiyor. Motor Ticaret Şirketi için Taksim’de bir yer kiralamış ancak daha büyük bir yer aranıyor; ailenin kızları Sevgi ve Suna da İstanbul’da okusunlar ama yatılı okumasınlar isteniyor. Bu nedenle bir arsa alınıp oraya aşağısında otomotiv şirketinin olduğu, üzerinde yaşanacak bir apartmanın yaptırılması düşünülüyor ve 1950’de bugünkü Divan Oteli’nin arazisi Tatari Ailesi’nden, Fatma Tatari’den 250 bin TL’ye alınıyor. Ama bu fikirden vazgeçilip araziye otel inşa edilmesine karar veriliyor.

DİVAN’IN ARAZİSİ OTEL YAPILINCA…

Bundan sonrasını şöyle anlatıyor Arsel, “Bu gelişme üzerine o civarlarda ailenin yerleşebileceği başka bir mülkün arayışına girilir. Sonuçta Şişli Halaskârgazi Caddesi üzerinde Atatürk’ün müzesine komşu olan Çankaya Apartmanı satın alındı. Burası 1928 yılında yapılmış eskinin o güzel binalarından biriydi.

Apartmanın boş olan en üst katındaki daire tamir ettirilip 1954’te içine yerleşildi. Sevgi ve Suna (…) bizler gibi Amerikan Kız Koleji’ne başlamışlardı, lakin okula yatılı gitmek istemiyorlardı. O nedenle annem, iki küçük kardeşimle birlikte İstanbul’daki bu yeni apartmanımızda oturuyor, ben de babaannem ve babamla birlikte Ankara’da, Yenişehir’deki Koç Apartmanı’nda kalıyordum. Birkaç yıl böyle iki evli yaşamayı idare ettik.”

KOÇ AİLESİ 20 YIL YAŞIYOR

Aile Ankara’dan da kopmasa da, 1954’ten Sadberk Hanım’ın 1973 yılındaki ölümüne kadar Çankaya Apartmanı onların merkezi oluyor. Şişli’deki hava kirliliği, çocukların büyüyüp evlenmeleriyle dairelerin büyük gelişi, babaanne Fatma Hanım’ın 1963’teki vefatı derken Sadberk Hanım, Yeniköy’e taşınmak isteyip ev bile bulsa da hastalığı nedeniyle başka yere taşınamıyor. Ancak onun ölümünden sonra Semahat Hanım gibi binada yaşayanlar, Vehbi Bey herkes birer birer binadan ayrılıyor. Yoksa 1960 darbesiyle ilgili olayları Semahat-Nusret Arsel çifti misal Halaskargazi’ye bakan ‘o balkon’dan izliyor. Düğünler, imam nikahı, kına geceleri, pek çok eğlence bu binada yapılıyor. Rahmi Bey’in ilk oğlu Mustafa Koç, 29 Ekim 1960’da bu apartmanda dünyaya gelmiş.

Vehbi Bey’in resmi bir evrak ile “Semoşum” diye başlayan ve annesine hastalığı döneminde destek olan kızına teşekkür ettiği mektup da bu binaya gönderilmiş ve çok şeker. (Bana harçlığımı bırakırken bile mektup yazan babamı hatırlattı)

TAPUYA GÖRE SATIŞ 1943’TE

Arsel’in anlatımıyla her şey yerli yerine oturuyor, ‘gibiydi’:) Ancak iki tarih karışıklığı var. Bina -daha önceki paylaşımlarda açıkladığım belgeli nedenlerle- kesinlikle 1928 yapımı değil, en az 7-8 yıl daha önce yapılmış. Ailenin 1950’lerin başında apartmanı alıp 1954’te de yerleşmesi çok makul, mantıklı… Sema ve Suna Hanımların Robert Kolej’e gitme yılları da yaşları itibariyle 40’lar değil 50’ler olmalı. 1953 olsa olacak da:)

Ancak yine ‘Bir Defterin Işığında – Selanikli Mustafa Arif Efendi (1852-1941) ve Ailesi’ adlı kitapta (Libra Kitap) binanın Mustafa Arif Kenber’in vefatından sonra 1943 yılında varisleri tarafından Vehbi Koç’a satıldığı yazıyor. Ve tapu gibi belge daha doğrusu tapunun kendisi var ve yıl 1943.

Ve Tatari Ailesi’nin torunu bana yazdı, “Satışı yapan anneannem değil, sanırım kardeşinin de ortaklığı varmış Hasan Tatari” diye… (Bu sonraki araştırmalar için önemli olur diye ayrıntı yazıyorum).

1943 YILINDA DA BİNANIN ALTI DÜKKAN İMİŞ

Metni paylaşmam üzerine Paris’ten bana yardım eden sevgili Büke Uras, apartmanı Koç Ailesi’ne satan aileden, kitabın da iki yazarından biri olan Bilgi Arif Kenber’den kesin bilgiler de aldı.

Ailenin bazı üyeleri, Çankaya Apartmanı’nın satışından sonra da, 1960’lara kadar oturmaya devam etmiş. Örneğin Mustafa Arif’in kızlarından Huriye Başak, 1966’daki ölümüne kadar birinci kattaki dairede yaşamış.

Onlarda da binanın eski fotoğrafı yok -deliricem:)-. Ama en azından tapuyu okuyarak 1943 yılında da binanın altında dükkan olduğunu öğrendim.

YUVARLAK KÖŞEDEKİ DEĞİŞİM

Mutlu Tönbekici’nin Şişli Belediyesi için yazdığı kitaptaki bilgiler de -dün paylaştıklarıma ek olarak- şöyle: “Koç Ailesi binayı kışlık evleri yapıyor. O sırada üzerine bir kat daha çıkılıyor. Kat eklenince yuvarlak köşeyi taçlandıran dekoratif köşe silmesi ortadan kalkıyor.

(…) Vehbi Koç ve Ailesi, iyi bir onarımdan ve yenilemeden geçirdikten sonra binanın bütün dairelerine yerleşir. (…) 11 Aralık 1963 tarihli Koç Holding Anonim Şirketi esas sözleşme madde 1’de ‘Kuruluşa iştirak eden ortaklar’ olarak gösterilen tüm aile fertlerinin adresi de ‘Halaskargazi Caddesi No: 266, Çankaya Apartmanı’dır. Koç Holding, otomobil üretmeye başladıktan sonra araba sattıkları bir galeri de açarlar Çankaya Apartmanı’nın giriş katında. Binanın mülkiyeti halen Koç Ailesi üzerinde. Aile uzun yıllar bu apartmanda oturuyor. Daha sonraki yıllarda başka yerlere taşınıyorlar. Ancak apartman artık ikamet yeri olarak kullanılmıyor.”

MEHMET RAUF VE MUAZZEZ HANIM

Başta dedim; apartmanda yaşamış yazarlar arasında Eylül adlı romanıyla bildiğimiz Mehmet Rauf Bey de var. Servet-i Fünun döneminin önemli isimlerinden biri sayılan Mehmet Rauf’u “ilk psikolojik roman” ezberlerimizden biliriz.

Son zevcesi, ondan 28 yaş genç Muazzez Hanım, eşinin 23 Aralık’taki (1931) ölümünden bir hafta sonra Sebuhyan Apartmanı’ndaki dairelerinde Son Posta Gazetesi’ne verdiği röportajda neler anlatmıyor ki. Mehmet Rauf’un taktirden ve varlıktan uzak, acılarla öldüğünü, onun “içmeden sarhoş, kadınlara aşık biri” olduğunu belirten eşi, “Kadın ruhundan çok iyi anlardı. Sokaktaki kadınlara onun gibi eşleri olmadığı için acırdım” diyor.

MACERA ROMANLARINA DA YAKIŞIR

Bu sitede “Kitaplarda Adı Geçen Binalar” kategorimiz de var.

Sabuhyan Apartmanı, Ayşe Başçı’nın “König: Dünyayı Dolandıran Türk’ün Romanı” adlı romanında da kendini gösteriyor. Bina, 1937 yılında geçen Ekrem Hamdi Bakan’ın macerasında şu satırlarla yerini buluyor:

“Şehrin kalbine saplanmış bir hançere benzeyen Küçükbahçe Sokağı’nın sivri ucu daracık merdivenlerle alt sokağa bağlanıyor, daha genişçe olan diğer uç ise Halaskargazi Caddesi’nin telaşına çıkıyordu. Sokağın alt tarafında yaşayanlar hançerin ucunda sessiz bir hayat sürerken, üst taraftakiler görkemli ve hareketli bir dünyaya kıyısından köşesinden ilişiveriyordu. Sokağın 1 numaralı hanesi, kendi halinde bir taş evdi. Besbelli Ermeni bir mimarın elinden çıkmış, iki katlı, ufak tefek, derli toplu, bakımsız olmamakla beraber gösterişsiz bir yapı. Bir cephesi Halaskargazi Caddesi üzerindeydi ama kapısı sokağın içinde kalıyordu. O yüzden caddeye değil, sokağı aitti. Zengin bir akrabanın düğününe gitmek için süslenip püslenmiş, heyecanlı bir kız çocuğu gibiydi. Tutmasalar, atacaktı kendini caddeye. Ama fark edilmeyecek kadar küçük olacaktı hep. Tam karşısındaki Sebuhyan Apartmanı ise düğünün gözdesi olan gelindi adeta.

Bir numaralı evin neredeyse beş katı bir alana yayılmış, ana kapının iki yılındaki sütunları, balkon kenarlarından, pencere alınlıklarından taş hevenkler gibi sarkan çiçek motifleri, tam köşesinde peri masallarındaki şatolara andıran yuvarlak cumbası, cumbanın altına iğne oyası gibi işlenmiş çiçekleri ve yapraklarıyla benzersiz bir güzellikte. Gölgesi bir numaralı evin üzerine düşüyor, onu bir yandan korurken bir yandan da eziyordu.”

Bu arada yine Didem Avincan yazdı, bina “Rusya’dan Sevgilerle” isimli Bond filminde de bir ufak görünüyor…

Şimdilerde bina yine dikkat çekici de olsa Şişli kaosunda eski haşmeti yok. Binayı hâlâ konut olarak kullanan var mı bilmiyorum. Birkaç dernek tabelası gördüm. Bina, arkasında bir dönem bahçe olan araziyi tutmuş; şimdi orada (Hrant Dink Sokak’a bakan) bir otopark var.

KAYNAKLAR

  • Güncel tüm bina fotoğraflarını -yıllar içinde ben çektim-
  • Kitap görsellerini bana Büke Uras gönderdi
  • Koç Ailesi’nin fotoğrafları ağırlıkla Semahat Arsel’in ‘Kuşaktan Kuşağa’ (YKY) adlı kitabından. Bu fotoğraflarda Semahat Arsel annesi Sadberk Hanım ile, Sadberk Hanım oğlu Rahmi Koç ile, RAhmin Koç annesi ile… Evden bir kına fotoğrafı var. (1967-Suna Kıraç kına gecesi. Çankaya Apt. Sisli, Istanbul. Soldan saga, yerde oturanlar: Dr. Ender (Çubukçu) Berker, Süheyla-Gülsen Aytaç, Suna Koç (Kıraç), Ayla Gedik. Soldan sağa, arkadakiler: Nerime Kütükçüoglu, dayının eşi, —, Nezihe Tükel, Saime İrengün, Vecihe Hanim, Nazmiye Avunduk, Nazife Ercan. En arkadaki gözlüklü halam Zehra Kütükçüoglu.
  • Çiğdem-Rahmi Koç çiftinin Şişli’deki Çankaya Apartmanı’nda imam nikahı kıyılıyor. Ayaktakiler: (Soldan sağa) Güldem Meserretçioğlu, Suna Koç, Sevgi Koç, Gülgen Kütükçü ve Özmen Aktar. İstanbul, 1959
  • Füreya Koral ve Aliyer Berger, Salt Arşiv

*******

Yazıda bahsettiğim Maxime Karnik Sebuhyan’ın Instagram’daki mesajını, Instagram çevirisi ile paylaşıyorum:

Merhaba, Doğrudan kalbime giden bu fotoğraflar için milyon kez teşekkür ederim. Benim adım Maxime Karnik SEBUHYAN (Fransa’ya geldiğimizde ismimiz değişti), Vahram SEBUHYAN’ın oğlu aynı zamanda 1914 doğumlu Karnik SEBUHYAN’ın oğlu, el konulmadan önce bu binada yaşayan, kendisi de Karnik SEBUHYAN’ın torunudur. 1875 yılında aile işi. Bu fotoğrafları görmekten mutluluk duydum 5 yıl önce güzel İstanbul’u gezmeye gelmişken arıyorduk. Tüm SEBOUHIAN ailesinin orada yaşadığını, her bir ev bir katta, sonra el konulduktan sonra SEBOUHIAN’ların İstanbul’da küçük bir daire aldığını teyit ediyorum. Bunlar için teşekkür ederim

Gerçekten de tekstil işinde oldukça zengin bir aile. Türkiye’de bir fabrikaları vardı, en azından İngiltere’de Manchester’da. Ev konusundaki dedemden aldığım bilgiye göre Karnik SEBOUHIAN Avrupa’ya yatırım yaparak Türk devletine komplo kurmakla suçlanmış. Mal varlıklarına el konulduğunda, onlardan asla istemediği bölgeyi terk etmeleri istendi. Dedemin bana verdiklerinden, bir Türk Ordusu Generalinin desteğiyle ömürlerinin sonuna kadar Türkiye’de kalabildiler. Ailenin geri kalanını korkuttuklarını biliyorum, 1968-70’lerde denizaşırı ülkelere gittiler. Babamın resimleri var bende

30-40’lı yıllarda bir tekstil şirketini yeniden inşa etmeyi başardılar ama eski servetini asla geri kazanamadılar. Babam eğitimini İstanbul’da Saint Joseph Koleji’nde yaptı. Şu anda ailemizin bir ve son ferdi akıl hastalığı yuvasında yatmaktadır.

*******

Arda Ekşigil de şu bilgileri paylaştı ki bu Sebuhyan Ailesi’nin davasını anlamaya yardımcı olabilir.

Karnik Sebuhyan 1924 yılında ‘Cumhuriyet’in ilk skandalı’ diye de bilinen Ermeni firarileri meselesinde başrollerden birini oynamıştır. Mütareke döneminde Türkiye’den kaçıp Cumhuriyet devrinde dönen Ermenilere Devlet geri dönememeleri için girişlerde zorluk çıkarıyordu. Fakat bazı ‘zengin’ Ermenilerin dönebildiği anlaşılmıştı. Bu insanlar burada bıraktıkları servetlerine sahip çıkabilmek için dönmeye çalışmışlar, fakat devlet – ve toplumun önemli bir kısmı – mallarını geri almalarını istemediğinden, dönenlere çok büyük tepki olmuştu. Firarilerin ‘geri alındığı’ haberleri günlerce gazete sayfalarını süslemiş, olayın büyümesi üzerine geri gelen Ermeniler yurtdışına çıkarılmıştı. Asıl öfke de Ermenilerin girişini sağladığı düşünülen İçişleri Bakanı Ferit Tek ve Yunus Nadi, Kılıç Ali, Mithat Alam ve Necmeddin Molla gibi milletvekillerine yönelmişti. Mallarını korumak için yurda dönen – ve olay duyulunca ülkeden çıkartılan – Ermenilerden biri olan Karnik Sebuhyan, aylar boyunca gündemden inmemişti. Daha fazla bilgi için Erol Akcan’ın ‘Bir Yolsuzluk Dosyasının Anatomisi’ isimli kitabına bakılabilir.

***********

Ben yazıyı paylaştıktan sonra binada 15 yıldan fazla ofisi olan Özlem Fütman da (ozlemdottir) şunları yazdı, Instagram’dan alıntılıyorum:

” “İki yer buldum, bi tanesi Halaskargazi’de Atatürk Müzesi’nin sırasındaki köşe binada 2. Katta bir daire. İçine çok yatırım yapmak gerek, her yerde kablolar vs var ama…” karşımdakinin sözünü o an kesip “Tut orayı, o harika bir bina diyorum”, kalbim sevinçle doluyor çünkü içine hiç girmedim ama binayı o kadar seviyorum ki orda bi ofisim olması fikri beni daha o an çok mutlu ediyor.

O noktadan sonra (2004-2005 filan olmalı) 2019 ekim ayına kadar Çankaya Apt no 266’nın 2. Katı benim adeta yuvam oluyor.

KAPANMADAN ÇALIŞMAYAN ASANSÖR

Biz taşındığımızda Rahmi Bey’in antikacısı alt katımızda, binanın diğer daireleri bazı şirketlere kiralanmış durumda.

Geniş merdivenleri, kapıları kapanmadan çalışmayan antika asansörü, 3,5 metreye yakın yükseklikteki tavanlar ve dış fasatındaki süslemeleriyle Çankaya apartmanı Şişli’nin en güzel binasıdır bence. Binaya ters köşe olacak şekilde bir mimarla çalışarak dairenin içini son derece modern ve rahat bir şekilde döşeyip yerleşiyoruz. Bitişik nizam olduğundan ara odalar güneş almıyor ama ne gam!

GİRİŞTE BANKALAR

Biz taşındığımızda altta ufak bir banka şubesi var(sanki fiba bank idi). Yıllar içinde kiracılar değişiyor, biz kalıyoruz ve sonunda en eski kiracı oluyoruz. Girişteki fiba bank kapanıyor ama diğer tarafa Hsbc bankasının Şişli şubesi açılıyor.Tabii o mutfaktaki mermerler filan yok biz geldiğimizde. Yüksek tavanlar bütün mekanları çok daha hacimli gösteriyor. Tahminim o ki, diğer dairelerden görebildiğim kadarıyla, içi en güzel ve bakımlı daire bizimki.

BİR ARA DİVAN PASTANESİ BİLE VAR

Sonra Divan Oteli yenilenirken merkezini bizim apartmana alıyorlar o süreçte ve Semahat Hanım apartmana gelip gitmeye başlıyor. O dönemde HSBC Bankasının şişli şubesi oradan caddede başka bir yere taşınınca onun yerine giriş katına bir Divan Pastanesi açıyorlar ama maalesef Divan orada fazla kalmıyor ve yanılmıyorsam 1-1,5 sene sonra kapanıyor.

TAM GÜNERİ CİVAOĞLU İFADESİ:)

Karşı daireyi de tutsakmı diye düşünürken emlakçı başka bir aday daha olduğunu söylüyor ve her iki adaya da aynı gün ve saatte randevu veriyor: diğer aday rahmetli Güneri Civaoğlu!

Güneri Bey daireyi konut olarak kullanmak niyetinde, kendisine “burası hep işyeri, ve akşam belli saatten sonra bina kilitlenir, mülk sahipleri hafta sonu binanın kullanımına da izin vermez” diyorum. Güneri Bey bana şöyle bir üstten bakarak (!)ben hallederim diyor. Artık halledemiyor mu yoksa başka bir sebepten mi bilmem Güneri Bey o daireyi tutmuyor/tutamıyor. Köşeye bakan dairelerin neredeyse her odası güneş alır, köşedeki dış bükey yuvarlak bölüm de çok güzel bir hoşluktur.

Bizim son zamanlarımızda giriş katına her iki tarafa ,bana göre hiçde sevimli olmayan, o giysi mağazaları açıldı, o mağazaları açarken bana göre binanın ruhuna hiç uymayan şeyler yaptılar, inşaatları devam ederken canım yandı desem yeridir. Bugün bile taksiyle oradan geçiyorsam başımı uzatıp bakarım binaya, yürüyorsam illa ki başımı kaldırır bakarım ve apartmanın görevlisi Hüseyin bey kapının önündeyse selamlaşırız. Her binanın bir çağrısı vardır, Çankaya apartmanı da sizi çağırır geçerken. Halaskargazi Caddesinde kendinden çok yıllar sonra yapılmış o kötü apartmanlara inat Çankaya apartmanı içinde bir ruh taşır. “

BU YAZIYI PAYLAŞIN:

WhatsApp
Email
Twitter
LinkedIn
Telegram
Facebook

YORUMLAR

5 Yorumlar

Bir yorum yazın

DİĞERLERİ

Kabataş

M. Birkan Apartmanı

Yine bir gün kitapçı okuması yapıyordum; Müge ve Ali Cengizkan’ın ‘Haluk Baysal-Melih Birsel Rasyonalizmi’ kitabına bakarken şaşırdım. ‘Kabataş-Yarasa Sokak’ diyor, bir minik fotoğraf var, bina tanıdık. Bence orası Ayaspaşa’dır. Sarayarkası Sokak’tan Çiftevav’a dönerken tam köşedeki, merdivenlerin başındaki sarı bina… Baysal-Birsel ortaklığıyla yapılmış bir bina olduğuna

Devamı »
Çiftehavuzlar

Tomsu Evi (Leman Apartmanı)

“Bir zamanlar, İstanbul’un Çiftehavuzlar semtinde, o zamanlar adı gibi yemyeşil olan bir Kadıköy sokağı, Yeşil Bahar Sokak’ta Türkiye’nin ilk iki kadın mimarından biri olan Leman Cevat Tomsu’nun “hayatının projesi” gibi gördüğü evi vardı. Her köşesinde mimarın ince zevkini yansıtan ev, Tomsu’nun 1988’deki vefatının ardından 1990’da yıkıldı,

Devamı »
Maçka

Başmabeynci Köşkü

Bu siteyi yaptığım ilk zamanlardan beri çokça fark ettiğim bir şey, mimari açıdan değerli pek çok kıymetli binada avukat bürolarının bulunması. Hatta bunları sonra bir dizin halinde sergilemek için de biriktiriyorum. İşte onlardan biri, SUR|KİŞNİŞCİ|AKÇAY Hukuk Bürosu, Beşiktaş’ta bir köşkte; Başmabeynci Köşkü. Ama çok hoşuma

Devamı »
Tomtom

Hanif Han (Perpignani Apartmanı)

Bir klişe ifadeyle “Bir dönem Yeşilçam’ın kalbinin attığı yer”… Gazeteci Erol Dernek Sokak. Ve o sokağın -bence- en ikonik iki binasından biri. Geçenlerde içini gezmiş, asansörünü kullanmıştım. Dün, apartman dedektifliğimi efsanevi Lale Plak’ın sahibi Hakan Atala ile yaparken, “Hadi bir sergi de gezelim mi?” dedim

Devamı »
Tomtom

Atlas (Konstantinapoli) Apartmanı

İstiklal Caddesi’ni kesen en meşhur sokaklardan, adı Mason locasıyla da anılan Nuri Ziya Sokak’taki (aslen Nur-u Ziya malum) Belvü Apartmanı‘nından bahsederken yanındaki binaya dair merakımdan da bahsetmiştim. Fransız Sarayı ile Belvü arasında kalan yapı hep ilgimi çeker; pek bir gizemli, isimsiz… “Atlas Apartmanı” ismini bulmam

Devamı »
Çeşmealtı

Nebioğlu Tatil Köyü (Nebioğlu Turistik Tesisleri)

Ya nereden nereye! Bu metinleri yazarken yaptığım yolculukları kime nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Bir yapı hakkında yıllar sonra orada yaşamış olan, tarihini bilen, hatta mimarların ailelerinden öğrenilebileceklerin ne kadar ufuk açıcı olduğuna her gün şahit oluyorum. “Bir kahvenin 40 yıllık hatrı olduğuna şahit olabilirsiniz” mesala bu

Devamı »
Şişhane

Deniz Palas / IKSV Binasi / Kirzade Apartmanı

Konuk yazarım var; herumutortakarar.com‘un ilk günlerinden beri manevi desteğini benden esirgemeyen, yazı için sürekli taciz ettiğim mimar ve yazar Ertuğ Uçar. Roman ve öyküler de yazan birini bulmuşum. Üstelik ortağı olduğu Teğet Mimarlık, yazmasını istediğim binalardan birinde, Deniz Palas’ta… Her gördüğümde borçlu hissettirdim Ertuğ’u. Şah-ha-ne

Devamı »
Büyükada'nın Yaşlanmayan Modernleri
Hasan Çalışlar Arşivi

Çok sevdiğim mimar Hasan Çalışlar’ın, Instagram’da oluşturduğu ve “Büyükada’nın Yaşlanmayan Modernleri” adını verdiği arşivine, bundan sonra sitenin bu bölümünden ulaşabileceksiniz.