İçi, dışı ve bugüne kadar yaşayanlarıyla Hayırlı Apartmanı, İstanbul Gümüşsuyu’nun en ikonik yapılarından biri.
Yapım yılı 1931.
Hatta 1931 yılı Temmuz ayında Son Posta Gazetesi’ndeki bir kupürden anlıyoruz ki, o dönemde 160 bin liraya mal olmuş. 70 oda ve 8 kat barındırıyormuş. Dönemin, hâlâ bir konaktan bahsediyormuşcasına apartmanları da oda sayısıyla tarifi hep ilginç geliyor.
Bütün kaynaklarda bugüne kadar ‘mühendis Salih Bey’ tarafından yapıldığı yazılmış.
BİNAYI YAPTIRAN SALİH BEY
Ancak Ayaspaşa Mezarlığı’nı anlattığım yazıdan anlaşılabileceği üzere benim iddiam o ki, Salih Bey mühendis değil.
Evet binayı yaptıran kişi o; evet o dönem en üstte yer alan 7’nci kattaki daireyi de kendine, kendi özel zevkine göre bugün bile ayrışan bir daire olarak yaptırmış ama kendisi evkaf mütevellilerinden biri yani merhum Ayas Paşa’nın vakfının temsilcilerinden… Hatta Son Posta’ya göre ‘Kaymakam’ Salih İsmail Bey. Ama kesinlikle ona dair başka bir kayıt bulamadım. (Dantel gibi işlediğim, bu metne de ışık tutacak ‘faideli’ Ayaspaşa Mezarlığı yazısını mutlaka okuyunuz).
ÇİNİLİ NAMAZ ODASI
Yapıldığı yıllarda sağında solunda bina olmadan yükselen bu yapının daireleri, daha inşaat halindeyken satılmaya başlamış.
Ve muhtemelen de bu nedenle binanın daireleri, alan aileye göre farklılıklar gösteriyor. Bunu da açayım…
Binanın en, en, en önemli özelliklerinden biri daha apartmanın girişinden başlayan çini işleri, tavan süslemeleri. Bazen gündüz önünden hızla gelip geçenler gece ışıklarla fark ettikleri zengin çini girişi bir süre izlemeden geçemez.
Ve işte yapıldığı yıllarda Salih Bey’e ait olan, en üst kattaki ‘o’ daire de, zevkli tavan süslemelerinin yanı sıra çinili ‘dua/namaz/ibadet odası’ gibi adlarla anılan bir odaya bile sahip.
TEK O DAİRE DEĞİL…
Ben yıllar yılı daireyi görmesem de gerek emlak sitesi gezme hobimden gerekse Arkitekt Dergisi’nin özel Ayaspaşa sayısından (4/1993) çok iyi biliyordum.
Ancak hatam ‘onu tek sanmam’ oldu. Yakın zamanda, saçlarını bu bölgede kuaförlük yaparak ağartmış Rasim Bey ile sohbet ederken, başka bir kattaki dairede de o çinilerden olduğundan bahsetti. 7’nci kattaki yoğunluğunda olmasa da farklı başka dairelerde de çiniler alanlar olduğunu o zaman fark ettim. Çiniler, ‘inşaattan satışta ağırlıkla Müslüman ailelere yapıldı’ diye düşündüm. Aileleri anlatacağım; önce çiniler…
AZİM ÇİNİ FABRİKASI
Çinilerin Kütahya’daki ünlü çinici Rıfat Çini’nin atölyesine sipariş edilerek yaptırıldığını yine Arkitekt dergisinden okumuştum.
Mimar, restoratör Seda Özen Bilgili, 2021 yılı ortalarında Rıfat Çini’nin kitabından daha fazla ayrıntıya da ulaşmış; çinileri Kütahyalı Azim Çini firması yapmış. Seda’nın twitter hesabından aktarayım: Azim Çini’yi 1926’da Mehmet Çini kurar. 1928-29’da Kütahyalı Mehmed Emin Efendi’nin oğlu Hakkı Çinicioğlu, Sami Özçini ve Ahmet Şahin de ortaklığa katılır.
Hayırlı Apartmanı çinilerini Kütahyalı Mehmed Emin Efendi değilse de, üstadın oğlu Hakkı Çinicioğlu’nun da ortağı olduğu Azim Çini Fabrikası üretmiş.
Soyadı kanunuyla çini ustaları Çini, Çinicioğlu, Özçini gibi soyadları aldıklarından biraz karışabiliyor
Son büyük mimari çini ustası Kütahyalı Mehmed Emin Efendi’nin oğlu Hakkı Çinicioğlu, Azim Çini’ye 1928-29’da ortak olmuş. 1931’de Hayırlı Apartmanı tamamlanmış”
Seda Özen Bilgili’nin dikkat çektiği bir diğer husus giriş holünde çinilerin yanı sıra Taksim Cumhuriyet Anıtı’nın (1928) kaide taşlarından olan “Rosso di Verona” ile “Bianco Carrara” adlı iki İtalyan taşının kullanılmış olması.
‘ALLAHIM BİZE HAYIR KAPILARINI AÇ’
Hayırlı Apartmanı’nın girişindeki “fevkalade müzeyyen”deki ifadenin anlamını da tarihçi Şafak Tunç, Seda Özen’e yazmış: “Allah lafzı celilinin altında ‘Iftah lena hayral bab’ yani ‘Ey kapıları açan Allah’ım, bize hayır kapılarını aç!’ yazıyormuş”!
Hayırlı Apartmanı’na yakışır!
FEVKALADE MÜZEYYEN’E GEL
Bu arada ağırlıklı aşırı süslü, renkli anlamında -genellikle iç pencereler için- kullanılan, “Fevkalade Müzeyyen” (Revzen-i Menkuş) tanımı şah-ha-ne değil mi?
Yeni nesil meyhane açanlar patreon hesabıma destek göndermek kaydıyla mekanlarına isim olarak verebilir:)
Ya da bir dizi ya da albüm adı olur.
O olmadı ben bundan sonra ‘aşırı süslü’ birini görürsem yüklenirim ‘Fevkalade Müzeyyen’ ifadesine….
MÜSLÜMANLAR, RUMLAR, ERMENİLER
Binanın ilk yılları pek çok din ve azınlıktan insanı ağırlamış.
Prof. Dr. Alex Anas, Rıfat N. Bali’nin ‘6-7 Eylül 1955 Olayları’nı tanıkların anlatımlarını derlediği kitabında “İstanbul’daki evimiz Ayazpaşa’da, Alman Konsolosluğu’nun tam karşısındaki Hayırlı Apartmanı’nın yedinci katıydı. Biz mal sahibiydik. Beşinci, altıncı ve sekizinci katlarda Müslüman aileleri, ikinci, üçüncü ve dördüncü katlarda Rum aileleri ve birinci katta bir Ermeni ailesi kalıyordu. Kapıcı Cemil Bey ile zevcesi Seza Hanım zemin altı katında kalıyorlardı” diyor.
Bina olaylardan zarar görmemiş, sadece apartman bir haçla işaretlenmiş, kapıcı Cemil Bey, Anas ailesinin kapısına gidip ‘saldırganları apartmana sokmadığı’ gerekçesiyle bahşiş isteyince, azarlanmış!
EMİR ZEİD’İN FAHRÜNNİSSA’YA İLK GÖRÜŞTE AŞKI
Binanın pek çok şöhretli yaşayanı olmuş. Kimi ise bildiğimiz anlamda ‘şöhretli’ olmasa da Türkiye’de burjuva kesim varsa eğer, o kesimden diyebileceğimiz insanlar…
Binanın eski yaşayanlarından biri de ressam Fahrünnisa Zeid (Zeyd).
Yazdığı oyunları pek merak ettiğim İzzet Melih Devrim ile ressam Fahrünnisa boşanmalarından hemen önce, bu binaya taşınmışlar. Esas bayıldığım ayrıntı, kızı Şirin Devrim’in Şakir Paşa Ailesi’ni anlattığı kitaptan öğrendim ki, Irak Kralı I. Faysal’ın kardeşi Emir Zeid, sonradan eşi olacak Fahrünnisa’yı ilk orada, en üst kattaki dairenin balkonunda görmüş. Vay, vay, vay!
Peki Emir Zeid o sırada hangi binada yaşıyormuş? Saadet ya da Bosfor; hangisi… Ben bu bahiste paramı Saadet’e koyuyorum. Şirin Devrim’in kitabında geçen ‘ferforje’ balkon ayrıntısı gibi nedenlerle. Keşke bilsek! Bulamıyorum.
YENİDEN ‘RESME ASILDIĞI’ YER
Fahrünnisa Hanım’ın kızı Şirin Devrim, Şakirpaşa Ailesi’ni anlattığı kitabında şunları yazıyor: “Geniş bir apartmandı. Önde caddeyi gören balkonu arkada da camla kapanmış büyük bir terası vardi. Teras mezarlığa bakıyordu ama, her gün yeni bir bina yapmak için yazılan mezarlık gittikçe yok oluyordu. Evin gürültüsünden patırtısından kaçan annem, o camlı terasa şövalesini kurdu. Artık ciddi olarak resim yapmayı düşünüyordu.”
Devrim’in bahsettiği mezarlık işte yazdığım Ayaspaşa Mezarlığı.
Yaptırdığı binanın en üst katında, kendi için özene bezene yaptırdığı dairede 1931 yılında yaşamaya başlayan Salih İbrahim Bey, Son Posta Gazetesi’nin haberine göre, 1932 yılı Mayıs’ında “Hisselerini satarak Mısır’a savuşuyor”.
Muhtemelen Fahrünnisa ve İzzet Devrim’in çocuklarıyla buraya taşındıkları dönem de hemen sonrası. Yani belki binada, o dairenin ikinci oturanları.
Fahrünnisa Zeyd’in o yıllardaki eserlerini o dönem mezarlık, bahçe ve Taksim Meydanı’na bakan camlı terasında yaptığını düşünmek bile ilginç.
MESUT YILMAZ’IN AİLESİ
Eski başbakanlardan Mesut Yılmaz’ın annesi Güzide Yılmaz ise bina ile ilişkisini -Arkitekt Dergisi’ne- şöyle anlatıyor: “Çocuklarımın okul dönemleri, evlenmeleri, nişanları hep Ayaspaşa’da beraber oturduğumuz dönemde burada geçti. Mesut, Berna ile burada tanıştı. Eşim bir yıl hasta yattı ve burada değil yazlıkta öldü. Bu apartman bizlere gerçekten çok uğurlu geldi. En kötü anım Opera’nın yanışı. Çok korktuk ve evi terkettik. Damımız yandı.”
Tansu Çiller’in de aynı sıranın sonundaki Ankara Apartmanı’ndan gelin çıkması ilginç tabii…
Celal Bayar’ın torunu Atilla Bayar, müzisyen ve doktor Selim Atakan, film yapımcısı Zeynep Atakan da binanın eski sakinlerinden.
2.5 MİLYON DOLARA SATIŞA ÇIKIYOR
Nilüfer Güçhan’ın, binanın en üst katında çamaşırhane olarak yapılan alana 80’li yıllarda yapılan kata karşı açtığı ‘onlarca’ dava ve çok uzun yıllar süren mücadele binanın önemli vakalarından. Güçhan, o katın çinilerini yıprattığını belirterek pek çok dava açıyor.
En üst kattaki daireyi 1966 yılında eşiyle birlikte satın alıp vefat edene kadar oturan Güçhan’ın ölümünün ardından daire 2012 yılında 2.5 milyon dolara satışa çıkarılıyor.
20 YILA YAKIN SÜREN DAVA
O dönemdeki haberlerden birinden alıntılayayım (Radikal, Sibel Cingi);
“Çamaşırhane olarak projelendirilen ancak çekme kat ile daire haline getirilen dairede önce Atilla Bayar, sonra Yüksel İnci Devecigil isimli kişi oturuyor. Binanın statik yapısında bozulma, duvarda çatlaklar oluştuğu gerekçesi ile Nilüfer Güçhan’ın açmadığı dava kalmıyor. Birkaç kez mühürlenen ve Anıtlar Kurulu’nun yıkılsın dediği çakma kat ile ilgili son karar, sorunun yıkımla değil, dava konusu yerin bakımının ve sağlamlığının korunmasına yönelik çıktı. Nilüfer Güçhan’ın mücadelesi apartman sakinlerinin de tepkisini çekmişti. Hatta Mesut Yılmaz’ın annesi Güzide Yılmaz, apartmanda rahatsızlık yarattığı gerekçesiyle Nilüfer Güçhan’ı mahkemeye vermişti. 245 metrekarelik daire Art nouveau mimari tarzlı, yüksek tavanlı, orijinaline uygun olarak renöve edilmiş.”
Bina, Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından 1977’de “Korunması gerekli sivil mimarlık örneği” olarak tescil edilmiş. (Yukardaki fotoğraflar Arkitekt Dergisi 1993 yılı Ayaspaşa özel sayısından)
DENİZ DE GÖRÜYOR
Ayaspaşa Mezarlığı’ndan dönüştürülen arazi üzerine muhtemelen Ayaspaşa Palas ve Ankara Palas’ın ardından ilk yaptırılan binalardan biri olan, çinilerinden tavan süslemelerine, orijinal asansöründen süslü dış cephesine her santimine özenilmiş Hayırlı Apartmanı üst katlarından deniz de görüyor.
Tabii ki pek çok kıymetli tarihi yapı gibi -nedendir bilinmez- bu binada da bir avukatlık ofisi var.
Fotoğraf notları
- Tüm kupürleri tek tek buldum, Hayırlı Apartmanı’nın sıradan fotoğraflarının hepsi bana ait. içerden ve dışardan
- Havalı fotoğrafları ise Galata Emlak’tan Deniz Önder sağolsun gönderdi. İçinde mobilya olanlar da onun gönderdiklerinden. Mobilyasızları da yine o gönderdi, Efe Onikiler çekmiş, şahane ve minnettarım
- Mesut Yılmaz kolajını internette buldum, birkaç gazetede vardı.
- Siyah beyaz Hayırlı fotoğrafı Salt Arşiv’den.
Henüz yorum yapılmamış.