Mimar/yazar Ertuğ Uçar ile bir dönemin efsanevi Sadıklar Apartmanı hakkındaki yazışmalarımız, baktım, Mayıs 2020’ye kadar gidiyor. Şişli’de artık var olmayan bu bina hakkındaki sohbetlerimiz daha bile öncedir…
Ertuğ ben yazayım diye parça parça bilgi-belge-fotoğraf gönderirdi, nasıl başardıysam gelinen noktada onun yazmasını sağladım; harika da oldu! Yepyeni bilgilerle işte “Şişli’de bir apartman”ın ilgi çekici tarihi. Ertuğ Uçar anlatıyor:
YERİNDE ‘MIŞ GİBİ YAPAN’ BİR OTEL
Kentsel dönüşüm İstanbul’un başına gelen felaketlerden biri. Bir gün şehrin 2000’li yıllarının tarihi, mimarlık ve planlama açısından etraflıca yazılacak olursa, afetle mücadele ve kentsel dönüşüm yasalarının şehrin kültürel ve mimari mirası üzerinde yaptığı tahribat, 19’uncu asır yangınlarıyla, depremlerle ve Menderes yıkımlarının enkazlarıyla beraber anılacak.
Şişli Sadıklar Apartmanı’ndan bahsedeceğim; girizgahın sebebi bu. Halaskargazi Caddesi, Şişli Camii meydanına açılmadan hemen önce sağda Doktor Şevket Bey sokağın köşesini tutuyordu bu bina. Yıkıldı. Bahsettiğim yasalardan faydalanarak yerine, onu uzaktan andıran plastik bir otel inşa ettiler.
ARMATÖR SADIKOĞLU AİLESİ İÇİN
Sadıklar Apartmanı, 40’larda mimar Emin Necip Uzman tarafından armatör aile Sadıkoğulları için tasarlanıyor. Köşeyi dolduran güçlü kararlı kütlesiyle apartman, 1951 yılında Arkitekt için çekilen fotoğraflarda (Foto Sender) görüyoruz ki yüksek giriş üzeri 5 katlıymış. Onu 7 katlı hale getiren son iki kat sonradan eklenmiş. Zamanının yeni gelişen bu semtinde lüks dairelerin üst üste dizildiği bir binaydı Sadıkoğlu Apartmanı. 1933 yılında Cemal Reşit Rey’in bestelediği Lüküs Hayat operetindeki meşhur şarkıdaki ‘apartıman’dı hatta:
Şişli’de bir apartıman
Yoksa eğer halin yaman
Nikel-kubik mobilyalar
Duvarda yağlı boyalar
İki tane otomobil
Biri açık, biri değil
Aşçı, uşak, hizmetçiler
Dolu mutfak, dolu kiler
Hanım gider, sen gidersin
Gündüzleri çaydan çaya
Gece olur, davetlisin
Ya dineye ya baloya
…
Bu arada araya bir not sıkıştırayım. Lüküs Hayat’ın güftesinin operetteki diğerleriyle beraber Cemal Bey’in kardeşi Ekrem Reşit Rey’e ait olduğu sanılıyordu. 2017 yılında Zihni Göktay, kendisiyle yapılan bir söyleşide şarkının Nazım Hikmet tarafından yazıldığını hikâyesiyle birlikte etraflıca anlattı.
ŞİŞLİ’DEKİ LÜKÜS HAYATIN SİMGESİ
Sadıklar Apartmanı, vitraylar ve mermer panolarla süslü girişi, heybetli merdiven holü, geniş pencereleri şehre açılan büyük daireleri, arka otoparka açılan bodrum katta uşak, şoför ve hizmetliler için daireleri, asansörü ve servis merdiveniyle gerçek bir ‘lüküs hayat apartımanı’ydı. Bunu 2007 yılında mimarlık ofisimizi (Teğet Mimarlık Ofisi) Sadıklar Apartmanı’nın yedinci katına taşındıktan sonra yavaş yavaş, içinde yaşadıkça fark etmiştik.
Kapısında bize her sabah günaydın diyen bronz aslan başlı tokmağı, renkli mermerden giriş holü, mutfak salon ve koridor arasında hizmetli trafiği için ayrılmış bar kapıları, aynalı mermer küveti, turkuvaz ve su yeşili karoları, gömme dolapları, ahşap panolu şömineli yemek odası, kileri ve çöp bacasıyla evet burası orasıydı! (2008’de Arkitera’ya bu daireden nasıl etkilendiğimizi yazmıştım.)
RANT YAKLAŞIRKEN…
Nitekim zamanla bu yapının kritik olaylara şahitlik ve önemli ailelere ev sahipliği ettiğini öğrenmiştik. Ama tüm bunlar, hatta binanın Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından ‘korunması gereken kültür varlığı’ olarak tescil edilmesi bile binanın korunmasını sağlayamadı; yıkılmasını engelleyemedi.
Taşındıktan sonra, gel zaman git zaman Sadıkoğlu ailesinin son nesillerinin, yaşamlarını idame ettirmek için apartmandaki dairelerini birer birer sattığını duymaya başladık. Sonunda bizim son katta ofis olarak kiralamış olduğumuz 2 daire de satıldı ve tek bir firma, Kentsel Dönüşüm jargonuyla ‘daireleri toplamış’ oldu. 2010-11 civarıydı.
TESCİLLİ OLMASINA RAĞMEN YIKILDI
Firmanın ve Sadıklar Apartmanı’nın yeni sahipleriyle (ya da temsilcileriyle ve bir grup emlakçıyla, tam hatırlayamıyorum) tanıştık. Amaçları bu apartmanı yıkmak ve yerine bir otel inşa etmekti. Dediklerine göre Şişli’de büyük potansiyel vardı. Her yer saç ektiren Arap turistlerle ve onlara hitap eden altı SPA’lı, çatısı restoranlı orta karar otellerle dolup taşmıştı. Onlara Şişli’nin birbirine benzeyen kartonpiyer cepheli, fransız balkonlu, cephesi kötü aydınlatılmış sıradan otellerle dolduğunu, bu binanın Türk mimarlık tarihi için önemli bir eser olduğunu, yıkmadan, güçlendirerek özgün bir otele dönüştürülebileceğini anlattık. (Bu gayret haber de olmuş.)
Ama nafile. Kat yüksekliklerini azaltarak araya bir kat sokmak, birkaç da bodrum eklemek için binayı yıkmaya kararlılardı. Tüm bu koruma, özgünlük, mimarlık tarihi hikayelerini vakit kaybı olarak görüyorlardı.
Biz de İTÜ Restorasyon Bölümünden Prof. Yıldız Salman’ın da destekleriyle gerekli çizimleri ve dökümanları hazırlayarak Anıtlar Kuruluna tescil başvurusunda bulunduk. Bina 2013 yılında alınan kararla ‘korunması gereken ikinci derece kültür varlığı’ olarak tescil edildi. Ancak ne üzücüdür ki, koruma kararına rağmen korunmadı.
İNCELİKLER BİRER BİRER YOK OLURKEN…
75 yıldır sapasağlam ayakta duran Sadıklar Apartmanı, sonuncusu bizim ofis olmak üzere tüm kiracıların biraz da mafyatik numaralarla (suları kesmek, çatıyı delmek, asansörü işlemez hale getirmek gibi) tahliyelerinin ardından yıkıldı. Yerine ona benzeyen bir otel inşa ettiler. Altındaki pasaj, blok mermer bazası, heybetli girişi, merdiven holü, panoları, vitrayları, dönemine dair tüm malzemeler, incelikler, hepsi yok oldu. Pencere delikleri bir öncekine benzeyen bir yapı oldu sadece. Wish More Otel. Başka ülkelere, mesela Fransa’ya, İspanya’ya gidip, iyi korunmuş, özenle restore edilip dönüştürülmüş otellerde kalıp ballandırarak bu tecrübeleri anlatan insanlar nedense iş Türkiye’ye gelince, yıkıp yapma illetine tutuluyorlar. İstanbul’un tarihiyle övünen, ama bu tarihi sadece oymalı kakmalı yalılarla ve Osmanlı camileriyle sınırlı sayan turizm yatırımcılarının (ve ne yazık ki kurulların) 40’lardan kalan değerli bir dönem apartmanını restore edip güçlendirmeye görgüleri de sabırları da yetmiyor.
TANYELİ: İSTANBUL’UN İKİ MİMARI
Neyse, bu kadar söylenmek yeter.
Sadıklar Apartmanı’nın mimarı Emin Necip Uzman’ı Rükneddin Güney’le beraber dönemin iki ‘İstanbul mimarı’ olarak nitelendirirken Uğur Tanyeli şöyle diyor:
“…Her ikisi de İstanbullu olan, aktif dönemlerini 1940-70 arasında yaşayan, ağırlıklı biçimde İstanbul merkezli etkinlik gösteren mimarlar bunlar… İstanbul mimarı olmak, öncelikli olarak tasarımcının müşteri kompozisyonuna ve çalışma koşullarına ilişkin bir nitelik. Her şeyden önce o mimarın devlet örgütlerinden pek iş almadığını ve mesleki kariyerini yukarıda zikredilen dönem içinde neredeyse yalnızca İstanbul’da yoğunlaşan bir toplum grubuna bağımlı kıldığını gösteriyor bu unvan. Demek ki, bir zamanlar tüm üyeleri İstanbul’da üslenmiş olan yüksek burjuvazinin tasarım gereksinmesini karşılamakta uzmanlaşmış ve Ankara merkezli yeni güç odaklarıyla ilişki kurmaya pek heveslenmemiş bir mimardan söz ediliyor.”
Evet. Tanyeli’nin dediği gibi Emin Necip Uzman, zaten bir üyesi olduğu İstanbul burjuvazisi için müstakil evler ve apartmanlar tasarlamış. İpekçi (Başarı Apartmanı misal), Eczacıbaşı, Edin ve Sadıkoğlu aileleri bunlardan bazıları.
RAHŞAN SADIKOĞLU’NDAN DİNLEYELİM…
Sadıklar Apartmanı da Sadıkoğlu Ailesi için yaptığı tasarımlardan biri. Aile hakkında detaylı bilgiyi Rahşan Sadıkoğlu Granit’ten dinliyorum. Rahşan Hanım, bugün Can Yayınları’nın başındaki Ali Granit’in annesi. 2020’de kaybettiğimiz efsane basketbolcu, antrenör ve sporcu Yalçın Granit’in de eşi. Şöyle anlatıyor Rahşan Hanım:
“Ben Sadıklar Apartmanı’nın hemen arkasındaki köşkte doğdum. Dedem Ruşen Sadıkoğlu yaptırmıştı orayı. (Giulio Mongeri’nin tasarladığı köşkten bahsediyor) Ben orada doğdum. Daha sonra babam ve amcalarım aynı mahallede 3 tane Sadıklar Apartmanı inşa ettirdi. Biri bu sizin yazdığınız. Daha sonra biz köşkten köşedeki apartmana taşındık. Evlendim. Köşk bu arada Ataman kliniği oldu. Oğlum Ali de orada doğdu.”
Bugün Bozlu Art Project adıyla bir kültür merkezi olan binanın arsasını büyükbaba Ruşen Bey’e yine bir Karadenizli armatör olan Kırzade Şevki Bey satmıştı. (Kırzade Şevki Bey, bugün İKSV’nin merkezi olan ve Teğet Mimarlığı Sadıklar’dan taşıdığımız Deniz Palas’ı yaptırmıştı. İlk yapıldığında ismi Kırzade Apartmanıydı.) Köşkün cadde tarafına yeni apartmanlar yapılınca, 3 erkek evlat, Rahşan Hanım’ın babası Şadan ile amcalar Akif ve Talat beyler ailenin yeni hayat tarzına geçişini simgeleyen Sadıklar Apartmanı’na taşınmışlar.
MAZHAR NAZIM RESMOR İMZALI PANO
Büyükbaba Ruşen Bey’in alt katlarına yerleşmişler, yaş sıralamasına göre; en büyük üstte, en küçük altta. Büyükbaba Ruşen Bey biraz erken, 52 yaşında vefat etmiş. Armatör aile, apartman girişine, bir yelkenlinin resmedildiği heybetli bir vitray pano ısmarlamış. Bu pano bizim ofis apartmandayken, yani 2010’larda hâlâ yerinde duruyordu. Pano Türk vitray ve mozaik ustası, karikatürist Mazhar Nazım Resmor imzalıydı. Resmor, Markiz Pastanesi, Beyti Et Lokantası ve Yalova Atatürk Köşkü’nde cam süsleme eserleri bulunan bir sanatçı. Vitray bugün nerede bilmiyorum.
BÜYÜKADA’DAKİ ÜNLÜ VİLLA DA ONLARIN
Ailenin Büyükada Nizam Koyu’nda da yazlık bir evi bulunuyor. Sadıkoğlu Villası veya Sadıkzade Yalısı olarak bilinen modernist bina da Emin Necip Uzman işi. Emin Necip Uzman’ın başka tasarımlarını da biliyoruz. Mesela İpekçi Ailesi için tasarladığı, Bronz Sokak’taki Başarı Apartmanı. İki apartmanın benzerlikleri çok net. Güçlü, tok kütleyi sokağa oturtan mermer baza, yüksek giriş, cephe düzeni, servis merdivenleri, modern bir şehirli yaşam için ince düşünülmüş daire planları Uzman’ın dilini ve bu binaları tasarladığı ailelerin o zamanki yaşam tarzını yansıtıyor.
TURGUT ÖZAL’IN ANAP’I KURMAYI PLANLADIĞI EV
Sadıklar Apartmanı’nın Türkiye politik tarihinde de önemli bir yeri var. ANAP’ın kuruluş çalışmalarını Turgut Özal bu binadaki evinde yürütüyor. 80 darbesinin ardından 1983’te yapılacak çok partili seçim öncesi politikacılar apartmanın kapısını aşındırıyorlar.
Yapıları korumak için verilen tescil belgelerinin yapıların caddeden görünüşünü değil de kendisini, atmosferini koruması dileğiyle.
**
Ertuğ’un yazısı burada bitiyor ancak Facebook’ta binayla ilgili gördüğüm bir yorumun da doğru olduğunu düşündüm, eklemek istedim, Çiğdem Karasu yazmış: “1997’de İstanbul’a gittiğimde Aysel Gürel’i bu binadaki apartmanında ziyaret etmiştim. Sadıkzadeler eskiden tanıdık oldukları için Aysel Gürel’e o apartmanı hiç kira almadan vermişlerdi. İkinci katta merdivenden çıkınca hemen sola dönüp, en sondaki kapı… Numarasını unuttum”
Aysel Gürel, Denizli’de dünyaya gelmiş ama hatırladığım kadarıyla hakim babasının işi nedeniyle çocukluğunda Trabzon’da çok vakit geçirmişti. Ve hatta İstanbul’a ilk geldiğinde Karadeniz şivesiyle konuşuyordu. Sadıkoğulları’yla Karadeniz bağlantılı tanışıyor olabileceklerini düşündüm.
Henüz yorum yapılmamış.