“Çağdaş sanatın Türkiye’deki öncülerinden Füsun Onur (ikili fotoğrafta sağda) ile ablası İlhan Onur, doğup büyüdükleri ve halen yaşamakta oldukları Kuzguncuk’taki Hayri Onur Yalısı’nı, ileride müze-ev olarak ziyarete açılması ve içeriğini Arter’in oluşturacağı misafir sanatçı programlarına ev sahipliği yapması arzusuyla Vehbi Koç Vakfı’na bağışlama kararı aldılar.”
Bana gelen basın bültenindeki haber bu idi…
Ancak ben aynın günün sabahı bu haberi Instagram’da @turkresimsanati hesabının sahibesi Gökçe Hanım’da görmüş idim.
EVDEKİ OBJELER İLE SANATIN İLİŞKİSİ
“Hadi bana yazın” dedim, beni kırmadığı gibi araştırdı da, basın bülteniyle gelen ve kendisinin çektiği fotoğrafları da ekledi. Hatta Ali Kazma bir video çekmiş, 5 dakikalık bir video çalışma (Resistance series/ Home-2014). Ona bile sormuş “Yayınlayabilir miyiz?” diye…
Olumlu yanıt alamasak da, e sanat eseri herkese açık olmayabilir, Ali Bey’in izni ile izledik.
Siz şimdi burada izleyemeseniz de Gökçe Hanım’ın Füsun Onur’un evi, evindeki objeler ve sanatı arasındaki bağı kuran bir kısa film olduğunu söyleyebilirim. Bir de yalıdan denizin birine verebileceği hissi hiç düşünmemiştim. Video bana bunu düşündürdü. O yakınlıkla yaşamak bambaşka olmalı.
Uzun lafın kısası, bu hesabı açtım açalı konuk yazar açısından en verimli dönemimi yaşıyorum ve konuk yazarım Gökçe Günaydın; ondan okuyalım:
NAKKAŞ HASAN PAŞA YALISI VARMIŞ
“Boğaziçi’nin Kuzguncuk kıyısında yer alan bu küçük ve sevimli ahşap yalı, Türkiye çağdaş sanatının öncü isimlerinden Füsun Onur’un doğup büyüdüğü, hâlâ da yaşamakta olduğu ev olmasının yanı sıra, adeta sanatçının yaratımının temel taşı konumunda bir üretim üssü.
Ev, konumlandığı arazi itibariyle ilginç bir sanatsal aktarıma da mekan olmuş. Vakıfların kayıtlarında evin tarihi 19. yy sonu olarak tescillenmiş. Kendisi de Kuzguncuklu olan Mimar Sinan Genim, Osmanlı’da asayişten sorumlu olan ve konutlara dair kayıtlar tutan bostancıbaşıların defterlerine dair yaptığı araştırmada bu arazinin meşhur Köprülüzadeler’den Hafız Ahmet Paşa Vakfı’na kayıtlı çeşitli mülklerin arazisi olduğunu ortaya koymuş. Fakat benim sanatsal aktarım olarak tanımladığım tatlı bir tesadüf bundan daha eskiye dayanıyor. Vakfıye kayıtlarında dikkati çeken detay Sultan III. Murad Surnamesi’ni minyatürleyen nakkaş Hasan Paşa’ya ait bir yapının ‘Nakkaş Paşa Yalısı’ adıyla bu arazide yer aldığını gösteriyor. Osmanlı minyatürüne bir ekol getiren bu nakkaşın evinin bulunduğu bu yerde, 1938’de, evini merkez alan bir üretim modelini benimseyecek bir sanatçı doğuyor: Füsun Onur!”
YANGIN SONRASI BİR KIRMIZI YALI
7 Temmuz 1872’de Kuzguncuk iskelesi yakınlarında büyük bir yangın çıkmış. 600’den fazla ev ve yalının yok olduğu bu yangında Nakkaş Paşa Yalısı’nın da yandığı düşünülüyor. Hemen yeni bir imar faaliyetiyle vakıf arazisine çeşitli yapılar yapılıyor. Kayıtlarda tam da o zamanlara tarihlenen bu aşı boyalı evin rengi nedeniyle “Acaba bir dönem bir devlet görevlisine ait olabilir miydi?” diye düşünürken, hem boyut olarak çok küçük olması hem de Çiğdem Paker’in Kuzguncuk’ta kıyı yerleşimi üzerine yaptığı inceleme tezinde gördüğüm eski fotoğrafları sayesinde bu ‘aşı boyalı’ dediğimiz kırmızı rengin çok da yeni bir tarihte tamamen zevk için yapıldığını öğrendim. Çok da güzel olmuş. Ev basit onarım izinleriyle yapılan bir takım küçük tadilatlarla bugüne tamamen orijinal olarak gelmiş.
BABALARINA DUYDUKLARI SEVGİYLE…
Füsun Onur bu evde doğup, büyüyor ve halen ablası İlhan Onur’la birlikte bu evde yaşıyor. Yalı, kayıtlarda sadece mülk sahibi kardeşlerin adıyla tescillenmiş. “Hayri Onur” ismi kardeşlerin babalarına duydukları vefa ve sevgiden hareketle konulmuş bir isim. Yalının girişinde de Hayri Onur Yalısı ibaresini görüyoruz.
Füsun Onur, bir heykeltıraş aslında ama malzeme kullanımıyla ilgili o kadar sınırsız bir hayal gücü var ki, bugün Türkiye’nin öncü ve önde gelen çağdaş sanatçılarından biri olarak anılıyor. Venedik Bienali Türkiye Pavyonu 2022 için de yapıt üretecek.
‘AYNADAN İÇERİ’
“2014’te Arter’de gerçekleşen ‘Aynadan İçeri’ sergisi sanatçının eviyle kurduğu üretim ilişkisine odaklanmış ve yaşam alanıyla iç içe geçmiş atölyesini merkez alarak harika bir kitap hazırlanmıştı.
Sanatçının kendi notlarına da yer veren bu kitapta Füsun Hanım kendi ev tanımını şöyle yapıyor: ‘Eğer bir ev yapacak olursam onu ortasında büyük bir ağaç olan bir avlu çevrelemeli. Bence dünyanın ve yaşamın ağaçtan daha güzel bir sureti yoktur. Onun önünde düşüneceğim günlerle, onun önünde ve onun üzerinde.’
‘EVDE ÇOK YER KAPLADIĞI İÇİN…’
Onur, eğitim için Amerika’ya gitmiş olmasına ve çağdaş sanat üretimini çok daha kabul görür bir ortamda sürdürme imkanına sahip olmasına rağmen evine geri döner. Yapıtları çoğu zaman kolay anlaşılabilir değildir fakat evle ilişkiler çok sık görülür. Hatta üretim üssü olan evini öyle ön plana koyar ki pek çok eserini evinde yer kapladığı ve tozlandığı için çöpe attığını söyler. Ailesinden kalan kartpostallara ve parıltılı iplere sıkı sıkıya bağlıdır ve eserlerinde de kullanır. Yer kapladığı için işlerini çöpe atan Füsun Onur bir röportajında bu kartpostallardan birini bir işinde kullandığı için ne kadar pişman olduğunu anlatır. Yeni üretim alanlarına bu kadar açık bir sanatçı hatıralarına da aynı oranda bağlıdır.
MÜZE-EV OLACAK
Bugün Arter’de yer alan Opus II eserine bakıldığında yaldızlı ipler hemen dikkati çeker. Annesini bu iplerle özdeşleştirdiğini bilerek okuduğumuzda yapıt farklı bir boyut kazanır. Her köşesinden sanat ve hayal gücü fışkıran bu evi iki kardeş müze-ev olarak kullanılmak üzere Vehbi Koç Vakfı’na bağışladılar. Buna göre kardeşlerin yaşam alanı olan giriş katı korunacak, üst kat sanatçılar için misafir evine dönüştürülecek, Füsun Onur’un atölyesi ise konuk sanatçıların kullanımına açılacak. 17. yy’da bir saray nakkaşının toprağını arşınladığı bu arazide 65 yıldır sanat üreten Füsun Onur’un ardından bambaşka disiplinlerden farklı sanatçılar yeni işler üretmeye devam edecekler.”
**** Fotoğraf notu: Gökçe Hanım videoyu şehir hatlarının boğaz hatlarına binip çekmiş. bkz. iletişimden gelen fotoğrafları da ekledik. “Ev içi fotolar çok net değil. 2014 sergisi için çekilmiş serginin yayınından çekmek zorunda kaldım” notunu da eklemiş Gökçe Günaydın.
2 Yorumlar
Gürel Türkkan
Tarih: 10:25h, 10 KasımBir vesileyle tanıştığım zarif Füsun Onur Hanımefendi. Yüzünüzdeki gülüş hiç solmasın. Evinizi gezerken paylaştığınız anılarla hissettirdikleriniz; ülkemin o güzel günlerinde bir yolculuk gibiydi. Teşekkür ederim.
Nilay Örnek
Tarih: 11:10h, 10 KasımSolmasın…