Olay şu; Kırmızı Kapı, Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat Tasarım Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Seza Sinanlar Uslu ve öğrencilerinin inisiyatifiyle, bir çalışma ve kültür sanat mekânı olmak amacıyla 2020’nin Ekim ayında kurulmuş.
Farklı araştırmacıları bir araya getiren, sanata, tarihe, kültüre açılan bir kapı, sosyal bir mekân Kırmızı Kapı.
KIRMIZI KAPI’NIN İLK PROJESİ
İlk büyük araştırmasını içinde olduğu apartman üzerinde yapıyor; ismi bilinmediği için kayıtlara “Numara 4” olarak geçen Şehbender Sokak’taki apartmanın tarihini büyük bir titizlikle arşivlerden araştırıyor.
Apartmanın eski haritalarda Spadaro Paşa Apartmanı olarak geçtiğini ve 1894 depreminden sonra inşa edildiğini tespit etmişler.
Ve sonuç: Artık apartmanın bir adı, hatta üzerinde de Ayşe Karamustafa tasarımı bir levhası bile var.
Doç. Dr. Seza Sinanlar Uslu bu araştırmalarına harika bir metin yazmış, Aynur Gürlemez Arı da fotoğraflarla bana gönderdi. Hatta Kırmızı Kapı ekibi, binanın ve ilk yıllarında orada oturanların tarihlerini ortaya koydukları araştırmayı, kendilerine 1. yıl hediyesi olarak bir kitapçık haline de getirmiş. Şahane değil mi?
Şahane değil mi?
Konuk yazarım Doç. Dr. Seza Sinanlar Uslu ve Kırmızı Kapı:
ARAŞTIRMAYA NEREDEN BAŞLANIR?
Oturduğumuz yere dair bir araştırma yapmak istediğimizde nereden başlamalıydık?
Akla ilk gelen soru binanın ne zaman yapılmış olduğuydu. Nitekim mimari özellikleri nedeniyle apartmanın 19. yüzyıla ait olduğundan emindik. Dolayısıyla 19. yüzyılda yapılmış çeşitli haritalara bakarak, binanın yerini, çevre yapıların değişimini ve sokağın şekillenmesini izleyebileceğimizi düşündük.
1854 Cociffi haritasından bir veri elde edemeyince 1905 Goad haritasına yöneldik ve 36. paftada aradığımızı bulduk. Sofyalı ve Şansölye (Şehbender) sokağın kesiştiği yerde “Spadaro Pacha Apparts.” ibaresini görmemizle hikâyemiz başladı.
TİNOS ADASI VE SPADAROLAR
Apartmanın adını öğrendikten sonra sırada Spadaro Paşa’nın kim olduğunu tespit etmek vardı. Bunun için Naum Duhani gibi 19-20. yüzyıl Pera’sını anlatan kaynaklara ve de Annuaire Oriental adı verilen Ticaret Yıllıkları’na baktık. Çeşitli kilise kayıtlarının yayımlandığı soy ağacı içerikli sitelere ve çok farklı kaynaklara yöneldik. Sonunda (…) karşımıza Egeli ve Katolik çok geniş bir aile çıktı.
Tinos (İstendil) adası, Kiklad takım adalarının kuzeyinde yer alan, uzun yıllar İtalyanların yönetiminde kalmış, Katolik nüfusun etkili olduğu az sayıdaki adadan biridir. Etimolojik olarak “kılıçlı” manasına gelen Spadaro ismini alan bu ailenin geçmişinde kılıç taşıyan muhafızlar ya da savaşçılar var mıydı bilemiyoruz. Fakat ailenin saptayabildiğimiz en erken ismi Dominico Spadaro’nun (?-1821) 1804 yılında adadaki Venedik Konsolosluğu’nda konsolos yardımcısı olarak görev yaptığını söyleyebiliriz.
SPADARO AİLESİ İSTANBUL ‘DA
1777 yılında Margarita Rossini (1760-1844) ile evlenen Domenico Spadaro’nun 15 çocuğu olduğunu şaşırarak gördük. Ama bizi daha çok şaşırtan şey çiftin çocuklarının da en az anne-babaları kadar çok çocuk sahibi olmaları oldu.
Bir anda önümüze çıkan 50 kadar Spadaro adı içinde apartmana adını vereni bulmak çok zor olmadı, zira içlerinde sadece biri “Paşa” unvanlıydı.
Michel Anastasio Spadaro 1832 yılında Tinos’ta dünyaya gelmişti.
Babası Michel Spadaro (1780-1852), adada Fransa konsolosu olarak görevliydi. Yaptığı iki evlilikten 17 çocuk dünyaya gelmiş, içlerinden 4’ü doktor olmuştu: Jean Baptiste Edouard Spadaro (1805 Tinos-1864 İstanbul), Ignazio Spadaro (1810 Tinos-1886 İstanbul), Antoine Anselme Spadaro (1814 Tinos-1878 İstanbul) ve Michel Anastasio Spadaro (1832 Tinos1925 İstanbul). Bu dört çocuğun da doğum ve evlilik tarihlerine baktığımızda hepsinin Tinos’ta doğduklarını ve Pera’da Santa Maria Draperis Kilisesi’nde evlendiklerini görüyoruz. Bu durumda dördünün de 1840’lardan önce İstanbul’a geldiklerini, içlerinden bazılarının belki de 1839’da açılan Mekteb-i Tıbbıye’de eğitim görmüş olabileceklerini yakın bir ihtimal olarak değerlendiriyoruz. Aile üyelerinin en erken ikamet kayıtlarına baktığımızda ise Venediklilerin bir zamanlar etkili olduğu Galata bölgesine yakın Asmalı Mescit mahallesi içinde Venedik Sokak (Balyoz Sokak), D’Andria Çıkmazı (Terkos Çıkmazı) ve civarına yerleştiklerini görüyoruz. 4 1892-93 Annuaire Oriental, s.431. S
SPADARO PAŞA’NIN APARTMANI
Spadaro Paşa Apartmanına dönecek olursak, Salt Araştırma’nın arşivindeki en erken tarihli Annuaire’den başlayarak ve en geç tarihlisine kadar eriştiğimiz tüm yıllıkları inceleyerek, Şehbender Sokak 4 numarayı ve tabii Spadaro Paşa’nın ikamet adreslerini araştırdık. İlk olarak 1891 yılında Spadaro Paşa’nın Asmalı Mescit Sokak 13 numarada oturduğunu gördük. 1894’ten 1925 yılındaki vefatına kadar Şerbethane Sokak 27 numarada ikamet eden Paşa’nın, Şehbender Sokak’taki apartmanında ise hiç oturmadığını ancak binanın kiraya verildiğini fark ettik. “Chancellerie” yani şansöyle (konsolos) manasına gelen Şehbender sokağın kalabalıklaşması 1890’lara rastlıyor. Nitekim bu tarihler Pera özelinde 1850’lerden itibaren hızla yapımına başlanan kâgir binaların sayısının artmasıyla da doğrudan ilişkili görünüyor. Annuaire’deki bilgiler ışığında anlıyoruz ki Şehbender Sokaktaki 4 numara, 1894 depreminden sonra inşa edilmiş. İlk kez 1895 yılında 4 numarada İtalyan Hayır Derneği’nin adı işaretlenmiş. Dernek mekânı kiralamış mıydı? Bir dernek lokali olarak mı kullanmıştı? Ya da yapı bir yıllığına bu hayır derneğine ne şartlarda tahsis edilmişti bu cevaplar henüz elimizde değil.
APARTMANIN MEŞHUR SİMALARI
Bir sonraki yıl 1896’da ise binanın “Maison Spadaro Bey / Spadaro Bey Evi” olarak kaydedildiğini ve binaya farklı kiracıların yerleştiğini görüyoruz. Bu kiracılar arasında en tanıdık isimse meşhur Lebon Pastanesi’nin sahibi Edouard Lebon. Kuyumcu Adolphe Perché, komisyoncu Antoine Ralli, deniz polis müfettişi Galizzi Efendi ise diğer kiracılar. Bina görevlisi ise 1896 tarihinde Gaspard Carpani.
1898 yılındaki kayıtta rakam hatası yapılmasına rağmen Edouard Lebon’un Spadaro Bey Evinde oturmaya devam ettiğini saptıyoruz. Komşuları Ralli ve Galizzi de hâlâ aynı adresteler. 1900 yılına geldiğimizde Michel Anastasio terfi ederek general rütbesine yükseliyor ve artık bey unvanı yerine paşa olarak anılıyor. Nitekim binanın adı da Spadaro Paşa Evi olarak geçiyor. Bizi esas heyecanlandıransa Lebon’dan boşalan daireye Fransız ressam François Prieur Bardin’in taşınması oluyor. Dönemin Pera Salon Sergilerinde adını sıklıkla gördüğümüz Prieur Bardin’in bu daireye yerleşmesinde, I. Pera Salon Sergisine mekân olarak pastanesini açan Edouard Lebon’la olan dostluklarının etkisi olduğunu tahmin etmek güç değil.
TÜM İSİMLER FARKLI
Prieur Bardin, 1901 yılında da burada oturmaya devam ederken, ertesi yıl 1902’de binadaki isimlerin tümünün değiştiğini görüyoruz. Pera Palas Oteli’nin şefi Léon Alexich, piyano öğretmeni Thomassian, madam Isare Bakşiyan, hekim Garde ve kasap Titopoulos binanın yeni sakinleri olmuşlar. Yine bu kayıtta ilk defa daire numaralarını da görebiliyoruz. Bina görevlisi ise Jean Papanis.
1903 yılında binada Léon Alexitch dışında yeni isimler görüyoruz. Bay Alexitch de iş değiştirmiş, Pera Palas’tan Tokatlıyan’a yine şef olarak geçmiş. Kim bilir belki de bu transfer sayesinde giriş katındaki dairesinden çıkıp, 4 numaralı daireye taşınmıştır. Bina görevlisi ise Gaspard Karpanis. 1905 yılına geldiğimizde, 3 numaralı daireye Doktor Grammandanis taşınmış, Şef Alexitch de Pera Palas’taki işine geri dönmüş! Gaspard Karpanis bina görevlisi olarak devam ederken, Sofyalı sokağa da Lambadarios’un Vins et mastic (sakız ve şarap dükkanı) açılmış.
DEMOGRAFİK YAPI DEĞİŞİRKEN
1911’deki Trablusgarp Savaşı sonrası 1912-13’te Balkan Savaşları sürerken Pera’da demografik yapı değişmekteydi. Bunu özellikle İtalyan asıllı Levantenlerin ülkeden ayrılmalarından anlayabiliriz. O sene binada tütün mamülleri firmasında görevli Samuel Nardea, Constance Vaccaro, Karl Kopp ve Artemisia Micropoulos ikamet etmekteydi. Valmas ise bina görevlisi olarak
devam ediyordu. 1914 yılında savaş rüzgarları eserken Spadaro Paşa Apartmanı’na iki yeni kiracı gelmişti: Alman fırıncı Johanne Behnar ve Atina Bankası memuru Dimitri Vaphiadis. Valmas göreve devam ediyor, Terzi Bekès de giriş katındaki dükkanında çalışıyordu.
BOŞALMALAR BAŞLIYOR
Savaş sonrasında işgal yıllarında Spadaro Paşa Apartmanı’nda dul bir hanım olan Madam Sullam giriş katında, bir başka dul hanım Assisia Tchoraki ve memur Henri Ventura ile aynı soyadlı komisyoncu Ventura ve çiçekçi Photi Pappadimitralos ikamet ediyorlardı. 1921 yılında bina görevlisinin adına rastlamadığımız gibi, alttaki dükkânın da boşaldığını anlıyoruz.
İşgalden sonra basılan ticari yıllıklarda görülen belirgin içerik daralmasının sonucu olarak, artık sokak sokak adresleri tespit etmeye imkân veren bilgiler verilmezken Büyük Spadaro Ailesi’nin de fertlerinin dağılmaya başladığını görüyoruz.
SPADARO PAŞA AİLESİ’NE NE OLDU?
Bu soruyu yanıtlamadan önce Spadaro Paşa’nın ailesine dair bazı bilgileri tekrar hatırlayalım: Apartmana adını veren Michel Anastasio Spadaro, 10 Haziran 1867’de Beyoğlu’ndaki Santa Maria Draperis Kilisesi’ndeki törenle Eusthachia Palamari (1833-29 Nisan 1913) ile evlenmişti.
3 erkek 3 kız 6 çocukları olmuş ancak bu çocuklardan 3’ü çocuk yaşta, ilk çocukları da 1910 yılında vefat edecekti. 1913 yılında da eşi Eusthachia hayata veda edince Spadaro Paşa iki kızıyla kalacaktı.
ŞAİR VE YAZAR BİR GENÇ KADIN
Hiç evlenmemiş olan Marina Catharina Maria şair olarak tanındı. Küçük gazeteci hanım manasına gelen Gavrochette takma adıyla Stamboul ve Levant Herald gazetesinde yazıları yayımlandı. İlk kitabı 1899’da Essais Timides / Ürkek Denemeler adıyla Saumur’da (Fransa), şiir kitabı olan Des Tisons et des Cendres / Köz ve Küller ise 1923’te Paris’te basıldı. Naum Duhani’nin “ele avuca sığmaz” olarak tanımladığı Marina’nın Chahika devant l’Amour / Şahika Aşk Karşısında isimli romanı ise 1934 yılında Paris’te La Charente isimli gazetede haber edilmişti.
SAHİPSİZ KALMIŞ OLABİLİR
Paşanın diğer kızı Catharina ise Jean Baptiste Descuffi ile evlenmiş, 1908 yılında da oğulları Adriano dünyaya gelmişti. Spadaro Paşa’nın 22 Eylül 1925 yılındaki vefatından sonra geride kalan iki kız kardeşin bu dönemde nerede ikamet ettiklerini tam olarak tespit edememiş olsak da her ikisinin de biri 80, diğeri 90 yaşında aynı yıl 1966’da vefat etmiş olduklarını kilise kayıtlarından saptayabiliyoruz. Onların vefatından sonra en yakın mirasçı olarak kalan Catharina (Spadaro) Descuffi’nin oğlu Adriano Descuffi’nin de 1968 yılında vefatıyla beraber mülklerin sahipsiz kalmış olabileceğini tahmin ediyoruz.
AYŞE KARAMUSTAFA TASARLADI
Taşındığımız binayı merak etmemizle başlayan küçük araştırmamız, bize yaşanmışlıklarla dolu Spadaro Paşa Apartmanı’nı getirdi. Artık tüm bu isimlere, izleri kaybolup gidenlere ilgisiz kalmamız mümkün değil.
Bizler Spadaro Paşa Apartmanı’nın şimdiki sakinleri olarak yaşadığımız semtin bir parçası olduğumuzun bilinciyle, apartmanımızın adını yeniden görünür kılıyoruz.
Apartman sahipleri tarafından giriş kapısına iliştirilen Ayşe Karamustafa tasarımı bu levha ile binada yaşamış ve unutulmuş herkesi saygıyla selamlıyoruz.
4 Yorumlar
Mustafa S.
Tarih: 16:19h, 31 EkimBugün Lebon pastanesinin kapanma haberini okuyunca google dan bir araştırıp ilk kurucusunu buldum. Sonra onun adını araştırınca karşıma bu site çıktı . Daha doğrusu Spadaro Paşa Apartmanı ile Edouard Lebon alakasının ne olduğu merakımı çeldi. Bu sayfadaki hikaye başlı başına muazzam. Adını duymadığım bir adada Venedik Konsolosluğu olması , bir Sparado’nun Fransız konsolosu olması gibi çok ince detaylar içeren incelikli bir çalışma.
Apartman sakinleri ise ayrı bir araştırma konusu gibi,nasıl bir çeşitlilik var. Ulus devlet öncesi dünyayı ve ülkeleri anlamak günümüz insanı için bayağı zor olmalı. Bir kez daha İstanbul’un altın çağı 1800-1900 arası idi iddialı tezime sarılmak istiyorum.Kısa zamanda tüm siteyi okurum herhalde.
Nilay Örnek
Tarih: 22:22h, 31 EkimNe harika bir yorum bu… Siteyi ilk önce kendim için, sonra sizin gibi insanlar okusun diye yapıyorum sanırım:)
OSMAN ÖNDEŞ
Tarih: 13:24h, 13 Ocak1800-1900 arası İstanbul’un nasıl olur da altın çağı olarak nitelendirilebilir?
Altın çağ değil, felaket çağıdır..
Osmanlı Kapitülasyonlar altında eziliyordu ve bu koskoca İmparatorluğun özünü meydana getiren Türkler her alanda self haline düşmüşlerdi. Spadaro Apartmanı çalışması son derece değerli bir çalışma. Ama bu çalışma ayni zamanda bir ulusun ” Kurtarılmış bölge” olarak nitelendirilen, “Gavurlaşırsın… Oraya gidilmez denilen Pera – Grand Rue de Pera, Beyoğlu ve civarında Türkler dışında başkalarının yaşadığını gösteren bir tablodur ki, bir millet için yüz karası bir zavallıktır.
Galata da öyledir, Feriköy de öyledir… Ticaret anlamında Sirkeci, Sultanhamam ve tüm ticaret semtleri bir rezaleti sergiler.
Tüm vilayetlere bakınız… Değişen birşey yoktur.. Tâ ki, Lozan sonrasına ve Türkiye Cumhuriyeti ile bir aziz milletin çağdaşlıkta ortaya çıkmasına kadar..
Bu çalışmayı Kırmızı Kapı başlığı altında tasarlamış ve sürdürmekte olan Doç.Dr. Seza Sinan Uslu’yu ve yardımcılarını kutlarım.
Devam etmelidirler… Hayralıkla okudum, sağolsunlar!
İzlemesi ve ders alması ve ayni zamanda desteklemesi gereken adresler pek ortalıkta görünmeseler de, çok özellikli bir akademisyen olarak devam etmelidirler.
Benim ekleyebileceğim birkaç bilgi mevcut;
1-General oldu… Paşa oldu…. ifadesi düzeltmeyi gerektirir… Osmanlı’da “Paşa” bir unvan idi. İlle de asker olması gerekli değildir. “Paşa” unvanı sivillere de verilirdi.
Bu bakımdan özellikle metinde “General oldu” ifadesi ihmal edilmelidir.
2- Bu tarz çalışmalarda özellikle isimleri belirtilen en azından ana unsur kim ise, fotoğrafı veya fotoğrafları olmalıdır.
Batı kültüründe ailelerde fotoğraf, aile albümü yapmak bir yaşam anlayışı idi. Bu nedenledir ki, levantenler konusunu çalışırken çok yüksek kalitede fotoğraflarla karşılaşıyoruz.
Bu hususta ki araştırma önemli sayılmalıdır. Fotoğraflar konusunda konsolosluklar ve ait olduğu devletin araştırma merkezleri, enstitüleri yardımcı olmalıdırlar.
Ve bu değerli çalışma fotoğraflarla bütünleştirilmelidir.
Tekrar tebrik ederim.
Osman Öndeş
Seza Sinanlar Uslu
Tarih: 11:45h, 18 MartSevgili Osman Bey,
Dr. Spadaro Paşa’nın unvanı konusunu epey araştırdık ve emin olduk ki bu askeri bir unvan. Gayrimüslimlerin de Askeri Tıbbıye’ye kabul edilmeye başlamasıyla beraber pekçok gayrimüslim ve levanten hatta Bulgar asıllı kişi okulda eğitim görebiliyor. Sonrasında da ordu hizmetinde memuriyetlere gelebiliyorlar. Nitekim Michel Anastasio Spadaro da Askeri Tıbbıye Mektebi mezunu ve emekli olana kadar sadece Harbiye Askeri Okulu’nda revir doktoru olarak çalışıyor. Sırasıyla yüzbaşı, binbaşı ve sonra general yani Paşa oluyor. Fotoğraflar konusuna gelince, kalabalık Spadaro Ailesi’nin başka fertlerinin fotoğraflarına erişmiş olmamıza rağmen henüz Spadaro Paşa ve kendi çekirdek ailesi mensuplarına ait fotoğraflara rastlamadık. Ailenin diğer kollarından bazı kişilerle temasımız sürüyor, dilerim Spadaro Paşa ve aile üyelerinin suretlerini görebiliriz bir gün.
İlginiz için teşekkür ederiz…
Seza Sinanlar Uslu