“Batmakta olan dünyada” vaktimi bir bina araştırıp yazmaya ayıracaksam, o vakti şöhretsiz bir binaya ayırmayı tercih ederim aslında. Frej de malum pek bir şöhretli.
Ancak İstanbul’da A. D. Yenudunia ve C. P. Kyriakides işbirliğiyle yapılmış görkemli yapılardan söz etmeye başlamışsak, Şişhane Meydanı’ndaki Frej Apartmanı’nı konu etmemek imkansız.
Apartmanla ilgili kaynak az değil. Ama bilgiler bölük pörçük, genellikle Afife Batur’dan alınma -ki bu iyi bir şey-. Ben de Batur ile Gülersoy’dan başlayayım anlatmaya.
ÇELİK GÜLERSOY’UN “İLK ELDEN” BİLGİLERİ
Gülersoy’un 1989 yılında konuk yazar olarak Cumhuriyet Gazetesi’ne yazdığı makale, kendisinin de yazdığı gibi “ilk elden” bilgi. Çelik Bey’in yazısı o kadar kaynaksız alıntılanmış ki, bir yazı okursanız ondan alıntı olduğunu anlamanız için, Taha Toros Arşivi’nde bulduğum yazının neredeyse tamamını paylaşacağım. (Parantez içindekiler benim eklemelerim):
“Şu aylarda (7 Ağustos 1989) Şişhane Meydanı’ndan geçenler, Bankalar Caddesi köşesindeki büyük yapının onarılmakta olduğunu görüyorlar. Daha doğrusu tam onarılmıyor da birçok benzeri gibi içi yıkılıp, betondan tekrar yapılıyor. Dış dört duvarı onarılıyor. Restorasyonun bir türü. (…)
Galata’dan Bankalar Caddesi’ne girip tramvayla Beyoğlu’na doğru çıktığımız çocukluk yıllarımda, önce burasının değişik ve ciddi havası beni sarar, sonra meydan köşesindeki bu görkemli bina önünde, saygı ile karışık bir de korku duygusuna kapılırdım. Ömrümde gördüğüm en süslü ve alımlı bina, buydu. (Çocukluğu Şişhane’de geçen yazar Nazlı Eray’ın da aynı etkilenmeyi yaşadığını düşünürüm, anlatımlarına, çocuk kitabına bakınca). En hayretimi çeken yanı da pencere üstlerine oturmuş, heykelleriydi.
Çok sonraları Paris’e gidince, işin aslını anladım.
FERİDUN DİRİMTEKİN İLE TANIŞMA TURİNG’DEN
“Yine sonraları kısmet oldu, sahipleriyle de dostluğumuz kuruldu. Garip dünya. Önün de neredeyse şapkamı çıkarasım gelen yapı, böylece zamanla, yani ben büyüdükçe ve Beyoğlu ile ‘ünsiyetim’ arttıkça, gözümde önemini yitirdi, daha doğrusu sıradanlaştı.
Yöneticisi bulunduğum kurumun (TURİNG) 1940’lı yıllar üyelerinden saygın bir tip, Feridun Dirimtekin’di. Asker kökenli, İstiklâl Savaşı’nın genç ve seçkin kurmaylarından, (Trikopis’in kılıcını teslim alan subayımız), daha sonra tarih ve arkeolojiye merak sarmış, uzun süre de Ayasofya’nın müdürlüğünü yapmış (Burada bir saldırıya uğramış, bıçaklanmış ve ölümden dönmüş), bir yandan sevilen ve daha çok da sayılan bir yönetici tipi. 1950’li yıllarda onunla kurumda çok çalıştım. Dergiyi beraber çıkardık. Sonra da 1975’te başkanlığa getirdik. Az sonra da bir kaza sonucu vefat etti (Yazının sonunda).
Bu sütunda vereceğim bilgiler, kendisinin eşinden (Anjel, evlendikten sonraki adıyla Aysel Hanım) dinlediklerimdir. Çünkü bina bu hanımın ailesine ait. Dirimtekin de subaylığı ya nında, hayli aristokrat kişilikli. Ünlü Arnavutluk soylu ailesi olan Dukakinzadeler’den geliyor. Onların mühürlü akik taşından yüzüğünü taşıyor. Havalı bir centilmen. O hüviyeti içinde ‘Frej ailesine’ de rahatlıkla damat olmuş ve yerini de doldurmuş.
HER ŞEY SELİM HAHNA FREJ İLE BAŞLIYOR
“Bina, bu yüzyıl başında yapılmış. 1905 veya 6 olmalı (Çelik Gülersoy dışında bu kadar net tarih veren yok). Sahibi, tam adıyla “Selim Hahna Frej”. Lübnanlı, Beyrutlu, Hıristiyan bir aile. Sanırım Marûnî cemaatinden. Bir Beyoğlu Levanteni. Hayli servet sahibi. O kadar ki bu yıllarda artık çalışmıyor da. Bir rantiye. Yapım 4 yıl sürmüş. Mimarı, Kyriakidis (Pek çok kaynakta binanın -üzerinde 2 isim olmasına rağmen- tek mimarı varmış, A. D. Yenudunia yokmuş gibi yazılıyor. Buna, Çelik Gülersoy’un bu yazısının neden olduğunu düşündüm okurken). Onun hakkında fazla bilgi olduğunu sanmıyorum (Bugün bir nebze olsun var Kubilay Arpacı’nın tezi olsun, Rum mimarlar hakkında yazılanlar olsun. Ben de daha sonra bulabildiklerimi eklerim).”
ÇIPLAK KADIN FİGÜRLERİNE NE OLDU ACABA?
“Fakat hazret, dönemin modasına uymak ye Beyoğlulu bir burjuva ailenin bütün beklentilerine ve beğenilerine cevap vermek ihtiyacı ile işine epeyce özenmiş ve cepheye de hayli yüklenmiş. Cephedeki heykellerin bir kısmı, çıplak kadın vücutlu imiş. Fakat Abdülhamid döneminin sonlarındaki hava, henüz bu kadar sanat özgürlüğüne elvermediği için, bunların konulmasından vazgeçilmiş (Şahane bilgi değil mi?). Elde kalan yontular sonra ne olmuş, not etmemişim (Tüh! Kahretsin!). Mal sahibi de hiçbir özveriden kaçınmamış. Dış yüzü Malta’dan getirilen taşla kaplandığı gibi, merdiven mermerleri de tümüyle İtalya’dan ithal edilmiş. Bina bittiğinde, dönemin büyük konforu olan havagazı donatımı kurulmuş, fakat elektriği henüz yok. Abdülhamit ancak onu kendi sarayına, Osmanlı Bankası ve Pera Palas’a çektirmiş. Frejler’in gradosu (kullanımını ilk görüşüm, seviye düzey demekmiş:), bu çizginin birazcık altında kalıyor. O yüzden elektrik konforuna, ancak Meşrutiyet’te kavuşuluyor.”
İKİNCİ KATTA OTURMUŞLAR
“Mal sahibi aile, ikinci katı seçmiş (bayılırım bu tür bilgilere, sağolasınız Çelik Bey!). Selim Hanna, burada ancak 2 yıl oturabilmiş. İki oğlu, bir kızı var: Jan, Alfred ve Anjel. Alfred, Fransız dedenin adı. Selim Bey’in de babası Arap, annesi Amerikalı. Hanımı Polin, Beyoğlu’nun ünlü ve zengin Glavani ailesinden. Glavaniler, kısaca söylersem, Tepebaşı Meydanı’nın sahipleri (Bu hesap ve sitede onları ayrıca mercek altına almak şart)!
Karşısında bulunduğumuz yapı, işte böyle bir yaşam resminin altın yaldızlı çerçevesidir, bu kısa yazıda onun hikâyesini çizmeye çalıştım. Tabii yazı sonunda, bu cins binaların içini yıkıp betondan çıkanlara da bir mesajım olabilir: Yıkın bakalım, ıslak çimentonuz,“koruduğunuz” cephenin içindeki romanı örebilecek mi?
Yapının sahiplerine gelince, benim gençlik yıllarımda bile, onların hepsi ölmüştü. Görkemli apartmanı da Dirimtekin ve eşi, 1948’de 150 bin liraya elden çıkarmışlardı. Bu sayıyı kaçla çarparsanız çarpın, bugünkü değeri çıkmaz. Yirmide birini bile bulmaz (Şaka gibi bu ifadeyi aynen, imzasız, kaynaksız kaç yerde okudum sayamam). 1940’lar İstanbulu, bir milyonun altında kalan nüfusu ve yoksul ekonomisi ile böylesine küçük ölçülü idi. Adına arsa spekülasyonu denilen olayla tanışma, çok şeyi değiştiren 1950’den sonradır.”
VE AFİFE BATUR BİLGİLERİ
Afife Batur da Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi’nde (İstanbul1994, sf 338, 339) uzun bir madde yazmış, Frej Apartmanı başlığı altında…
Batur, binanın, 19. yüzyıl sonu ya da 20. yüzyılın başında, Altıncı Daire-i Belediye’nin kurulmasından sonra yapılmış olduğunu tahmin ederek Gülersoy’un 1905 ya da 1906 tarihlerine vurgu yapıyor.
Batur’dan alınılar yapayım:
“(…) Arsası muhtemelen Galata Surları’nın yıkımından sonra elde edilen ve sonra düzenlenip satılan kamu arazisi üzerindedir. Bölgenin eski planlarında, burada surlara ait bir kule kalıntısının bulunduğu görülmektedir.
Frej Apartmanı, kenarları yaklaşık olarak 26 m, 10 m, 35 m, 10 m olan 600 m2 lik bir taban alanına sahip, iki bodrumu ve zemin üstünde altı katı olan büyük bir yapıdır. Bankalar Caddesi’ne doğru eğimi nedeniyle bu cephesi bir kat fazladır. Düzgün yamuk biçimli arsada, simetrik bir plan şeması uygulanmıştır. (…) Bir çift yivli pilastrın çerçevelediği kapısı, geniş bir antreye, sonrasında da beş basamakla ulaşılan merdiven holüne açılmaktadır. U biçimindeki merdivenin ortasına asansör yerleştirilmiştir. Normal kat planlarında, köşelerdeki çokgen alanlar dışında cephelere yerleştirilen dikdörtgen veya kare planlı salon veya odalardan oluşan bir çevre dizisi vardır. Ortada kalan hacimler ise aydınlık veya bacalar etrafında örgütlenen servis veya sirkülasyon alanları olarak tasarlanmıştır. Köşelerdeki çokgen salonların, arkalarındaki çokgen hollerle birlikte çevreye açılımı, özgün bir mekan düzenlemesine olanak vermektedir.”
BİNANIN GÖRKEMİNİ ARTIRAN ÖGELER
“(…) İki kat yüksekliğindeki yuvarlak kolonların, başlıkları art nouveau üslubunda ve bitkiseldir. Barok tabla üzerine simetrik olarak yerleştirilmiş heykeller genç erkek çocuk figürleridir. Binanın doğu ve batı cepheleri daha sadedir.”
“(…) Köşeler yine daire planlıdır ve üstte Orta Avrupa barok üslubuna özgü yüksek ve kulemsi bir eğrisel örtüyle bitirilir. Büyük barok madalyonlar, girland vb. dekoratif öğeler, binanın yüksekliğini ve görkemliliğini arttırmaktadır…”
Bu arada Araştırma Görevlisi Kubilay Arpacı’nın İstanbul Mimarisinde Sanatkâr İmzaları (1800-1923) adlı tezinde binayla ilgili olarak “Eklektik anlayışa sahip, Art Nouveau ve Barok anlayışa sahip dekoratif öğelere yer verilmiştir” yazılmış.
İKİNCİ GRUP TARİHİ ESER OLUNCA…
Bina, Batur’un da “aslında böyle olmamalıydı”yı ima ettiği üzere “korunması gereken kültür varlığı” yerine ikinci grup tarihi eser sayılmış.
1983 yılında Sarkuysan (SARraf, KUYumcu ve SANatkar kelimelerinden türetilen Sarkuysan Elektrolitik Bakır Sanayi ve Ticaret A.ş.) tarafından satın alınmış. Bu nedenle Frej Apartmanı bir dönem Sarkuysan Han olarak da anılmış.
1987-1989 yılları arasında içi tamamen sökülüp, yıkılarak cephesi askıya alınmış ve içine yepyeni bir çelik strüktür yerleştirilerek yenilenmiş. Cephe özgünlük ve malze açısından korunsa da, Batur’dan alıntılarsam “içeride, giriş, kat planları özgün kartonpiyer tavan dekorasyonları kapılar vs gibi ayrıntılar yok edilmiş”.
SARKUYSAN, CİNER VE GALATA ÜNİVERSİTESİ
20 yıl Sarkuysan’ın yönetim binası olarak kullanılan bina, sonrasında satışa çıkarılmıştır.
Binayı iş adamı Yılmaz Ulusoy almayı çok istese de Turgay Ciner’in sahibi olduğu Park Elektrik bir ağustos ayında 30.5 milyon dolara satın almış (site şimdi bulunamıyor ama ayrıntılar Turizmdebusabah’ta yayınlanmış, burada var bir kısmı), o dönem otel yapılacakmış.
Biz de bu binayı yıllarca tadilat halinde gördük, yenilenmesi bitemedi. Sıkça “Otel olacak” dendi.
Ancak şu sıralar kendisi İstanbul Galata Üniversitesi.
Ancak üniversitenin sitesinde binaya dair hiçbir sayfa yok.
İKİ AYRI BELEDİYE ÇUKURUYLA SON BULAN HAYATLAR
Frej Apartmanı pek çok kez “Zenginlik ve trajik son” haberleriyle hikâye oluyor.
Oysa ölüm her faniye bir şekilde var yani… Aileye de girelim azıcık.
Çelik Gülersoy’un da arkadaşı olmuş olan Feridun Dirimtekin enteresan, entelektüel, zengin bir ailenin damadı olmak üzerinde sırıtmamış bir adam. Kendisiyle evlenince Angel olan ismini Aysel’e çeviren (bu neden gerekliymiş bilmiyorum) ile Frej Apartmanı’nı sattıktan sonra Nişantaşı’nda (acaba nerede merak ettim) yaşamaya başlıyorlar.
Ancak bir süre sonra Feridun Bey -savaş görmüş Feridun Bey- belediyenin kapatmadığı bir çukura düşüp kalça kemiğini kırıyor ve 1976’da 82 yaşında hastanede yatarken kalp krizinden hayatını kaybediyor.
İşte para başa bela durumu burada devreye giriyor ve para göz bir akraba Aysel Hanım’ın akli dengesini sorgulayıp mirasını sorgulamaya başlıyor. Hikayenin sonunu, Feridun Bey ile Aysel Hanım’ın birlikte fotoğraflarını ararken bulduğum Haluk Uluhan’ın T24 yazısından alıntıyla sonlandırayım:
“Feridun Bey’in paragöz bir yakını peydah olur ve Aysel Hanım’ın akli dengesini sorgulamaya başlar, Aysel Hanım’ı vesayet altına alır, antika eşyalarına el koyar. Neyse ki, Aysel Hanım’ın akli dengesinin yerinde olduğu Çelik Gülersoy’un da katkılarıyla ispatlanır ama antikalar gitmiştir, bir gün o vasinin evinden hırsızlar çalmıştır. Angèle Marie Barbara Freige, nam-ı diğer Aysel Dirimtekin bir huzurevinde yaşamını sürdürürken, kadere bakın, o da bir başka belediye çukuruna düşer ve ölür.”
FOTOĞRAF KAYNAKLARI:
- Frej Apartmanı’nın farklı güncel fotoğraflarını ben -Nilay Örnek- çektim
- 1973 tarihli fotoğraf, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi’nden Erkin Emiroğlu’na ait.
- Çizim: Seza Batıoğlu
- Feridun Dirimtekin’in fotoğrafları, T24, Haluk Uluhan yazısından; bilgisi de şöyle: “1940’larda Dolmabahçe Sarayı’nda bir resepsiyon: Solda Ayasofya Müze Müdürü Feridun Dirimtekin, ortada eşi Aysel Hanım (Angèle Marie Barbara Freige), sağda Arkeoloji Müzeleri Müdürü Aziz Ogan.”
- Pervititch haritası ile genel Galata, Şişhane fotoğrafı Salt Arşiv.
YAZI KAYNAKLARI
- Yazıda da belirttiğim gibi, Çelik Gülersoy yazısı Taha Toros Arşivi’nden,
- Afife Batur yazısı Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi’nde (İstanbul1994, sf 338, 339)
- T24 ile Fatihhaber sitelerinden alıntılar da yazının içinde linklidir.
3 Yorumlar
Pingback:10Haber
Tarih: 10:53h, 07 Ağustos[…] bir Osmanlı ailesinin sahneden çekilmesinin, bugün geriye hiçbir iz kalmamasının hikayesi. Gazeteci Nilay Örnek öyküyü kendi açtığı Her Umut Ortak Arar adlı sitesinde bir dedektif titizliğinde derlemiş ve […]
Emre Yalçın
Tarih: 01:35h, 15 AğustosMerhaba,
Hafızam yine beni zor durumda bıraktı: Frej Apartmanı ile ilgili bir şayiayı, kaynak kişisini hatırlayamadığım için, kaynaksız aktarmak zorundayım. Apartmanın ilk onarımı başlarken bir mecliste konusu olmuştu, bu söylentiyi de orada duymuştum. Yazdıklarınızdan/aktardıklarınızdan apartmanın üç kardeşten bir şekilde Anjel’e kaldığı anlaşılıyor. Bu söylentiyi aktaran kişi, hayatta kalan iki kardeşten birinin binayı, diğerininse içindeki tüm antika eşyaları alarak mirası paylaştığını anlatmış ve eşyaların nasıl kıymetli ve nadir olduğundan bahsetmişti. Bu söylenti doğruysa, binayı Anjel’in, eşyaları ise hayatta kalan erkek kardeşinin -ya da onun mirasçılarının- aldığı anlaşılıyor.
Ayrıca apartmanın 1989’daki onarımının projesini hazırlayan Muammer Onat’ın akrabası Lâle Platin, bu projenin ne denli karmaşık ve zorlu olduğunu, Onat’In binanın dış cephesinin hiçbir zarar görmemesi için ne büyük gayret sarfettiğini ve yenilikçi teknolojilerle işi çözdüğünü anlatmıştı bir sohbetimizde.
Nilay Örnek
Tarih: 12:07h, 16 Ağustosne güzel katkılar; çok teşekkürler n.