Yüksek mimar Banu Uçak, Her Umut Ortak Arar’ın Instagram’daki ilk gününden bu yana en, en, en büyük destekçilerinden, moral kaynaklarımdan biri…
Paylaştı, görüş yazdı, destek verdi, ışık tuttu.
Ben de “Hadi yaz, hadi yaz” diyordum, bir oturuşta aynı aileye bağlı bir müze, bir de villa yazmış bize… İşte ilk yazı (diğeri Ragıp – Selma Devres Villası; buradan okuyabilirsiniz)…
Banu, iki de başlık önerisi yazmıştı bana: “Türkiye’nin bir köyde yapılmış ilk müzesi” ve “Devlet eliyle yapılmayan ilk müze yapısı”…
Konuk yazarım Banu Uçak’tan okuyalım:
ALTIN MADENİ BİYOGRAFİLER
Biyografi okumaya bayılıyorum. Hele yüzyılın başında bu topraklarda doğanların, her birini bir disiplinin Türkiye’deki kurucusu, öncüsü olarak bellediğimiz isimlerin bugünden bakıldığındaki kurgu sayılabilecek sertlikteki hayatlarını okumak çok sarsıcı. Yine de en çok umutta, her şeyin gelecekte bu günden daha iyi olacağına, kendilerinin de bu gelecekte payları olacağına dair bir ortak paydada buluşmalarına biraz özeniyorum doğrusu. Benim gibi meraklıysanız, ki apartman dedektifliğinden hoşlandığınıza göre öyle olduğunu var sayıyorum, biyografiler birer altın madeni.
ACIBADEM’DEKİ KÖŞK DE YAZILMAYI BEKLİYOR
Emine Çaykara’nın kaleme aldığı, YKY’den çıkan ‘Arkeoloji’nin Delikanlısı; Muhhibe Darga’ tam da böyle lezzetli bir biyografi. Muhhibe Darga’nın yaşam öyküsü aslında Türkiye’de arkeoloji disiplinin gelişiminin de öyküsü sayılabilir. Osmanlı burjuvası ailesinin sahip olduğu Acıbadem’de yaşadığı köşk, bugüne metruk bir yıkıntı olarak ulaşmış. Her Umut Ortak Arar okurları için izinin sürülmesini bekliyor. Ama kitabı okurken benim dikkatimi bambaşka bir yapı, daha doğrusu işveren profili, bir hami çekti.
ARİF MÜFİD MANSEL’E SAYGIYLA
Darga, anılarında hocası Arif Müfid Mansel’in; İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nün öğrencileri tarafından dahi tanınmadığından şikâyet ediyor, Mansel’in Pamfilya’yı ortaya çıkararak bu bölgeyi Türk arkeolojisine mal ettiğini, Side ve Perge’yi de Mansel’e borçlu olduğumuzu hatırlatıyor. Tam da bu noktada Side arkeoloji müzesinin, arkeologların çabaları ile Devres ailesinin sponsorluğunda kurulduğunu aktarıyor.
ACABA ONLAR OLABİLİR Mİ?
Bugün için bile Türkiye’de oturmuş bir sponsorluk müessesesinden bahsettmek güçken 1960’larda henüz turizm radarına girmemiş bir küçük Akdeniz kasabasında kazıları destekleyerek, bir arkeoloji müzesinini fonlayan Devres’ler acaba Bebek’te önünden geçen herkesin dikkatle incelediği, saf modernist, yalın çizgilere sahip, üstelik özgünlüğünü koruyan, iki katlı yol yalısının sahibi Devres’ler olabilir mi acaba dedim kendime. Açıkçası arkeolojik kazıları destekleyen, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk müteahhit-mühendislerinden birinin Ernst Egli’den modernist bir konut tasarımı talep etmesi çok makul geldi. Nitekim öyleymiş.
HEM SPONSOR OLDU, HEM ÇALIŞTI
Öncelikle Devres’lerin hamiliğini yaptıkların Side Müzesi’ne değinmek gereğini hissediyorum. Ahmet Müfit Mansel’in 1963 yılında Side Arkeoloji Müzesi’nin açılışında yaptığı konuşmasında, kent merkezinde yer alan, kemer ve kubbeleri yıkılmış olmakla beraber kalın duvarları ayakta duran geç antik devre ait hamam binasının tâmir ve restorasyonunun tüm masraflarının Y. Müh. Ragıp Devres ve eşi Selma Devres tarafından karşılandığını ilan ediyor. Ragıp Devres’in sadece gerekli bedeli karşılamakla kalmayıp, büyük bir enerji, gayret, merak ve hattâ titizlikle restoratör mimar Dr. A. Machatschek ile birlikte bizzat restorasyon sürecinde çalıştığını, restorasyon konusunda uzman eksikliğine rağmen başarılı bir yapı elde edilmesinde Ragıp Devres’in emeğinin de çok olduğunu yine Ahmet Müfid Mansel’in aynı konuşmasından öğreniyoruz .
“Ragıp Devres bu desteği ile Türk kültür tarihinde yeni bir çığır açmıştır. Çünkü Türkiye’de ilk defa olarak devlet hazinesine yük olmaksızın şahsi bir para ile bir müze yapılmıştır. Bu hususu sayın Devres’lerin yurdumuzda kökleri pek eski devirlere dayanan vakfetme âdetini canlanmış olduğu şeklinde de ifade edebilirim.”
USTALARA SAYGI
Devres’lerin bağışı ile yapılan müze gerçekten özel teşebbüsün fonladığı ilk müze midir bilemiyorum ancak her halükarda dikkat çekici, önemsenmesi gereken bir yapı öyküsü. Kültür bakanlığına göre Side Müzesi bir köyde inşa edilen ilk müze. 1963’teki açılış konuşmasında Ragıp Devres’in Hasan, Ibrahim ve Re’fet ustalar başta olmak üzere çalışan bütün usta ve işçilerin mesaini teşekkürle anması bugün dahi kalbimi ısıtıyor.
İYİ Kİ RÖLYEFLER YAPILMIŞ
Side Müzesi bugün hala Devres’lerin hamiliğini yaptığı restore edilmiş Roma hamamında hizmet veriyor. Kültür bakanlığının müze tanıtımında Arif Müfid Mansel’e atıf var. Ancak Devres’lerden söz edilmiyor. Neyseki zamanında Romalılar’dan ilham alan Mansel ve İnan, büyük bir jestle Devres çiftinin isimlerini ve büstlerini bir taş rölyef olarak yapı içine yerleştirmişler. Nasıl biz Pamfilya’yı uzun yıllar sonra taşın zamana, zemine ve hakim ideolojiye direnme gücü sayesinde keşfettiysek, Pamfilya’nın keşfinin hamiliğini yapanlar da yine aynı taşın gücü ile kalıcı oldular.
Henüz yorum yapılmamış.